3. Baklava ve Diğer Sorunsallar

309 68 2
                                    

Bölüm 3Baklava ve Diğer Sorunsallar

Bir hafta sonu klasiği olarak erken kalktım. Geç kalkmamı bekliyordunuz değil mi? Ben de öyle isterdim. Fakat temiz kıyafetleriniz olmasını istiyorsanız eğer çamaşırhane açılmadan saatler önce uyanıp çamaşırhanenin kapısında sıra kapmanız gerekiyordu. Burası en hızlı olanın kazandığı Labirent kitabındaki gibi bir distopyaydı. Sonra atalarımız ne demişti: Erken kalkan yol alır.

Sıcacık yatağıma hüzünle bakıp kirli çamaşır sepetiyle birlikte çamaşırhanenin yolunu tuttum. Evde çamaşır yıkamak hayatımdaki en küçük detaylardan biri olduğu için önemsiz gelirdi ama şimdi bu kadar küçük bir şey için bile mücadele etmem gerekiyordu. Çamaşırdan sonra hızlı bir kahvaltı yapıp yine en hızlı şekilde çalışma odasında yer kapmam gerekti.

Yurt böyle bir şeydi işte. Sürekli bir rekabet ortamı. Çamaşırlarını zamanında yıkayamazsan dolabın diplerinde kalmış en saçma kıyafetlere mahkûm kalırsın. Bu dediğimin ne olduğunu bilmeyen kesim kendilerini şanslı saymalıydılar. Bilenler zaten kader ortağımdı. Ha bir de dert çamaşır yıkamakla bitmiyordu. Onları asacak askı bulmak için de bir arayış içine giriyordun. Çamaşır asmak için beş kat boyunca dolaşmışlığım vardı. En kötü senaryo da bir öbek ıslak çamaşırla dolu askılara Küçük Emrah bakışı atıp el boş dönmekti.

Bunların hiçbirini yaşamamak için en azından on kişinin olduğu sıraya on birinci kişi olarak kendimi de ekledim. Zeki kızlar. Bunlar bu azimle okul bittikten sonra kesinlikle iyi bir yerlere gelirdi.

Beklemekten sıkılmaya başladığım anda görevli kadın gelip çamaşırhaneyi açtı. Kapının sonuna kadar açılmasıyla birlikte kızlar çil yavrusu gibi ortalığa dağıldı. Buradaki büyük sorun herkesin bir anda girişe yakın alanlarda yığılmasıydı. Bu yüzden taktik uygulayıp en uygun yeri bulmak gerekirdi. Amazon ormanlarına dalan bir maceracı edasıyla elimdeki sıvı deterjan şişesini yol açmak için palamı savurur gibi savurdum ve kalabalığın arasından sıyrılıp çamaşır odasının sonundaki boş makinalardan ikisini sahiplendim hemen. Günlük kıyafetler ve iç çamaşırlarını ayrı ayrı koyup makineleri çalıştırdığımda hala boş makine için çırpınan güruha zaferle bakıp kahvaltıya gittim.

Kahvaltı konusunda pek şanslı değildik. İşletmeci piyasadaki en adi malları sattığı için yediğimiz ekmekten bile tat alamıyorduk. Bir dilim peynir, domates, birkaç zeytin ve haşlanmış yumurtadan oluşan minimal kahvaltımı yapıp odama geçtim. Çamaşırların bitmesine daha yarım saat vardı. Hemen hızlı bir duş alabilirdim çamaşır bitene kadar. Sonra da akşama kadar ders.

İşlerimi bitirip çalışma odasına geçtiğimde saat dokuza geliyordu. Saat erken olsa bile koca çalışma odasının yarısından fazlası doluydu. Bazen söylenmeden edemiyordum onlara 'dünyayı siz mi kurtaracaksınız,' diye ama onların durumunda olanlardan biri bendim. Sınıf birincisi olmamı sadece zeki olmama değil, yaşıtlarımın yaptığı pek çok güzel aktiviteden feragat ederek yaptığım çalışmalara borçluydum. Tüm gün inekleyen asosyal tiplerden değildim ama. Elimdeki kısıtlı zamanı benim için yararlı şeyler yaparak değerlendirirdim. Arkadaşlarımla buluşmaya özen gösterirdim. Elimden kitap düşmezdi hiç. Hatta bir sene boyunca eline ders kitabı dışında bir kitap bile alamayanlara hayret ederdim bu konuda. Kitap alacak paramız olmasa bile hepimiz güzel kütüphanelere sahip üniversitelerde okuyorduk. Zaten teknoloji çağı dediğimiz bu çağda istediğimiz her şeye kolayca erişmek mümkündü. Kitaplara da öyle. Doğru dürüst kitap okumadan eğitimci, sağlıkçı, hukukçu, sanatçı olan sayısız insan görüyordum ve bu beni hayrete düşürüyordu. Doğru dürüst kitap okumayan insanlara ileride nasıl çocuklarımı emanet edecektim ben? Çocuklara ne katabilirdi ki kendini geliştirmeden? Sonra anlayışsız oluyordu herkes. Okumuş kişilerin sahip olduğu erdem ve empatinin kitap okumamış insanlarda daha sığ olduğunu görebilecek kadar çok tecrübem olmuştu.

KIZ YURDUHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin