Arkadaşlar, yorumunuz benim için kıymetlidir ❤
Nihat Bey, mesleğinin ve ailesinin kıymetini iyi bilen, hastaları tarafından sevilen bir doktordu. Selçuk Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinden mezun olduktan sonra, uzmanlık eğitimini 1985-1986 yılları arasında Finlandiya'nın Oulu Üniversitesinin Çene ve Yüz bölümünde tamamlamıştı. Doçent Doktor Nihat Durukan 1991 yılında ise, Yüzüncü Yıl Diş Hekimliği Fakültesinde Ağız Diş ve Çene Cerrahisinde yardımcı Doçent unvanını almıştı. Çalışkanlığı, hastalarına olan teveccühü ve alçak gönüllülüğü onu daima çıkılmaya çalışılan veya eteklerinde yatılan dağın zirvesine taşıyordu.
Nihat Bey, diş hekimliğinin yanı sıra ailesine olan bağı ile de hem dikkat çekiyor, hem de örnek teşkil ediyordu. O yetenekli bir aile babası ve sorumluluk sahibi bir adamdı. Canından öte karısı Canan Hanım ve Canan’dan can olan üç evlat sahibiydi. İlk çocukları Burak dünyaya geldiğinde, o kariyer sahibi adam bir çocuk gibi sevinmiş, hastanedeki hemşirelerin dahi gülmelerine neden olacak yabansı hareketler yapmıştı. Doğrusu Nihat Bey'in o günkü bu devasa sevinci hem görülmeye, hem de paylaşılmaya değer, benzerine ender rastlanır bir mutluluktu… Mütevazı hayatlarının en özel yerine konulan muhkem bir bebekti Burak.
O yıllarda Nihat Bey, baba olduktan sonra daha bir merhametli olmaya, hastalarına karşı daha bir şefkatle yaklaşmaya başlamıştı. Öyle ki; doğuştan çene bozukluğuna sahip beş yaşındaki bir hastasını tedavi ederken çocuk korkudan ağlamış, Nihat Bey çocuğun dikkatini başka yöne çekmek için çekmecesinde bulundurduğu balon ve oyuncaklardan verip sabırla çocuğun sakinleşmesini bekledikten sonra tedaviye kaldığı yerden devam etmişti.
Burak, evde çeşitli oyuncaklarla oyalanıyor, babası eve geldiğinde ise babasının en şen neşesi olmaya devam ediyordu. Babasının kucağından inmediği gibi, artık ufak ufak kurduğu cümlelerle, keşfetmek için çaba sarf ettiği her hâliyle evin maskotu hâline gelmişti. O düşe kalka büyüyor, Nihat Bey ve Canan Hanım neşve ile onu izliyorlardı.
O günlerde Canan Hanım’ı garip bir his sarmıştı. Günlerdir beklediği döngü oluşmamış, bunun da vermiş olduğu gerginliği kocasına yansıtmaya başlamıştı. Canan Hanım kızgınlıkla: “Olmuyor, anlamıyorum ama olmuyor” diye söyleniyor, Nihat Bey ise eşinin içine düştüğü duruma yorumsuz kalarak izlemeyi tercih ediyordu.
Aradan bir hafta daha geçmişti. Canan Hanım artık gerçeklerden kaçamayacağını ve elinden bir şey gelmeyeceğini anladığında, Nihat Bey’le birlikte kadın doğum ve hastalıkları polikliniğine muayeneye gitmişti. Nihat Bey’in meslektaşı operatör Doktor Jale Hanım tetkikleri inceliyor, Canan Hanım ise meraklı gözlerle bir şeyler sezmeye çalışıyordu. Nihayet Jale Hanım gülümseyerek: “Hayırlı olsun. Dört haftalık gebeliğiniz sağlıklı şekilde devam ediyor” dedi. Canan Hanım bir an için gülümsemiş olsa da, hemen sonrasında karanlık bir buhrana girmişti. Düşünceleri ruhuna çökmüş ve Jale Hanım’la kocasının konuştuklarını duyamaz olmuştu. Neden sonra kendine geldiğinde son duyduğu cümle Jale Hanım’ın tedavi süreci tarihlerini söylediği olmuştu. Nihat Bey ve Canan Hanım, teşekkür ederek dışarıya çıktılar. Nihat Bey sevinmiş fakat karısını içine çeken kabz hâlini görünce sevincini belli edememişti. Canan Hanım’ı eve bırakmak üzere arabaya bindiler. Nihat Bey daha fazla dayanamayıp sordu:
– Hayatım, neden üzüldün, ne oldu birden bire?
– Anlamıyor musun Nihat, bizim iki yaşında bir bebeğimiz var. Onun bakımı, hayata tutunması ile mi mücadele edeceğiz, yoksa bununla mı? Ben bu duruma hiç hazır değilim. Bunu en iyi sen biliyorsun.
– İyi de Canan'ım sen de biliyorsun ki hayat asla tekdüze ve tasavvur ederek ilerlemez. İnsan hayatı boyunca türlü türlü hâlleri kalbinde ve ruhunda hisseder. Bazen olur mânevî olarak tutukluluk hâli sezinler, bazen de kalbi genişler, zihni en muğlak meseleleri çözebilecek seviyeye erişir, sevinç hâlleri yaşar.
– Hayır, Nihat. Bu öyle senin nutuk çekerek çözebileceğin bir mevzu değil. Anlıyor musun? Ben, ben… Olmaz benim bundan bir an evvel kurtulmam lazım.
Nihat Bey, karısının gerginliğini ve negatif düşünceler içerisinde olduğunu fark etmesinden dolayı sessiz kalmaya çalıştı. Eve gidene kadar konuşmadılar. Canan Hanım arabadan inerken kendisi de inmek istemiş ve Burak’ı öpmeye yeltenmiş ise de, bir anda geri çekilmişti. Canan Hanım arabadan ineceği esnada Nihat Bey: “Lütfen Canan, oğlumuza arkadaşı olmasını çok görme. Hem Allah'ın hediyesi iade edilir mi?” diyebilmişti.
Canan Hanım’ın hayıflanmaları gün geçtikçe artıyor, bu istenmeyen gebelikten kurtulmak için mücadele veriyordu. Çeşitli haplar yutmak istese de, eli bir türlü varmıyor, zaman zaman ikinci bebeğin varlığına alışır gibi olsa da, çok geçmeden zihninde katlanarak canlanan pervasız düşüncelerin esiri oluyordu. Sanki evin içindeki o mutluluk dolu günler koşarak uzaklaşmıştı. Burak’a dahi eski annelik hisleriyle yaklaşamaz olmuştu. Nihat Bey her şeyin farkında ama o da biçare kalmıştı. Bu huzursuz ve günden güne kötüye giden durumu yine sessizce izlemekle yetiniyordu.
Gebeliğin sekizinci haftasında yeniden kontrole gitmişlerdi. Jale Hanım: “Gebelik süreciniz gayet sağlıklı, önceki yazdığım ilaçları kullanmaya devam edin” demişti. Fakat Canan Hanım’ı sıkan, boğan ve bir şeylerin eksik olduğunu yaşatan bir duygu vardı. Muayene sonrası tam çıkacaklardı ki Canan Hanım; eşi ile Jale Hanım arasında geçen konuşmanın bir yerinde ikiz kelimesini işitti ve tekrar geriye döndü. Nihat Bey bu ani hareketten korkuya kesmiş, birden bire soğuk terler dökmeye başlamıştı. Canan Hanım:
"Neler çeviriyorsunuz siz, ne demek ikiz?" diye sordu.
Nihat Bey durumu kurtarmaya çalışsa da, Jale Hanım araya girip:
– Sakin olun lütfen. Şuan gerginsiniz anlıyorum. Oturun şöyle bir nefes alın sonra konuşalım.
– Hayır, ben ultrason görüntülerini görmek istiyorum. Bu benim en tabii hakkım. Öyle değil mi?
Odanın içi birdenbire buz kesildi. Jale Hanım ne diyeceğini bilemedi ve çaresiz bir şekilde “Ta... tamam. Buyurun uzanın ve beraber görelim” diyerek Nihat Bey’le göz göze geldiler. Jale Hanım: “Yapacak bir şey yok Nihat Hocam, buraya kadarmış” dedi fısıltıyla. Canan Hanım karın bölgesine sürülen jelin soğukluğunu hissediyordu. Doktor Hanım’ın ultrason cihazını karın bölgesinde gezdirmeye başlamasıyla ekrana görüntü düşmeye başlamıştı. Rahminde iki adet kese olduğunu gören Canan Hanım bağırarak: “İkiz mi bu, gerçek mi gördüklerim, yoksa kâbus mu?” diyerek ağlamaya başladı. Jale Hanım alelacele cihazı kapatıp Canan Hanım’ın karın bölgesini temizledi ve sakinleştirmeye çalıştı:
– Canan Hanım, ikiz bebekleriniz var ama gayet sağlıklı gözüküyorlar. Telaşlanmayın. Sakin olun lütfen.
– Hayır, Jale Hanım hayır… Ben bu gebeliği istemiyorum. Ben ikiz bebek istemiyorum.
Canan Hanım bütün hızıyla kendisini dışarıya attı. İçeride Nihat Bey ve doktor göz göze bakmışlar, öylece dona kalmışlardı. Nihayet Jale Hanım zorla da olsa konuşabildi:
– Üzgünüm hocam, eşinizin durumu pek iç açıcı değil. Psikiyatrik destek alın lütfen!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BOY AYNASI
RomanceDilin hareket özgürlüğünün sekteye uğradığı anda birdenbire tekrar kitabı karıştırmaya başladı. Her cümle içinde barındırdığı mana itibarı ile derin bir okyanusu andırıyordu. Ve her cümlenin sonunda daha da derinlere batıyordu. Kitabı ağır ağır çevi...