Çok yorgunum. Yıllardır koşuyor da varamıyor gibiyim, ama bunu yürüyerek varmışlara nasıl anlatayım? Sadece anlatarak, aslında hiçte fayda sağlamış olmuyorsunuz. Dinlemesini sağlayın, sağlamayın veyahut. Siz yaşadığınız olay dolayısıyla kendinizde edindiğiniz karşılaşmışlığı, yaşadığınızı yaşamadan sizi anlamasını beklediğiniz bu insana, dilediğiniz kadar anlatsanız yine de boş, sandığınız kadar anlamayacaktır sizi. Sandığınızı geçtim anlayamayacaktır da. Bu insanın yaşadığı her sıkıntı bakımından böyledir. Karşınızdaki insana içinde bulunduğunuz veya önceden yaşadığınız durumu yaşatmadan, o insanın sizi en iyi şekilde benimsemesine ya da yaşadığınız olayı anlamasına olanak tanıyamazsınız. Bir meseleyi örnek göstermek istersem; bir çocuk düşünün, böyle kendisine yapılanı anlayacak yaşta bir çocuk. Bir gün bir markete giriyor ve sevdiği bir keki almak istiyor ancak parası yetmiyor. O çocuğu gördüğünüzde, parasız kalındığı zaman idare etmeyi mi anlatırsınız, yoksa sizde varsa siz alıp o mutluluğu mu yaşatırsınız? Şimdi idare etmeyi anlatırsanız zaten çocuk alamadığı için idare etmek zorunluluğu içinde. O duyguyu biliyor halihazırda. Ama o mutluluğu yaşatırsanız, bu kez önceden tanık olmadığı bir duyguyu içine sığdırıp yaşatarak, anlatmış olursunuz. Bu kez o büyüdüğünde böyle bir mutluluğu yaşatmak isteyecektir başka çocuklara. Onun için anlatmayın, aksine yaşatın. Yaşatınki anlasınlar.. Sizde hiç bavulunuzu oluşturmadan, sadece gitmek üzerine kurulu bir geri dönmemek adına düşüncelerde bulundunuz mu? Telefonsuz, insansız, meraksız, sevgisiz ve en çokta geride kalacaklar için düşüncesiz olmayı... Düşünebilmeyi unutmayı ama sadece arkanda bırakacakların için. Kendinize bile yük olmamak adına gitmek dışında, kendinizi ve hayatınızı düşünmeden, yapılacak ne varsa yalnız yapmayı...yalnız sabaha uyanıp bir sonraki sabahı karşılamayı...eğer üzülecek biri varsa yalnız kendini üzmeyi...yalnız tek başına kendi evini yapmayı...gerçekten bileceksen o günü, kimseye yük olmamak adına kendi mezarını bile kendin, yalnız kazmayı...mutluluk ve acılarını dahi, onları bile yalnız yaşamayı hayal ettiniz mi? Çok uçuk ve olmayacak hayaller. Kim tek başına mutlu olup acı çekecek ki zaten. Kim kendi mezarını kazabilir ki hem. Başı ve sonu "boş", hayal etmeyi bilememek sadece dediklerim. Ama insan ister, bende çok isterim bu dediklerimi. Bu gitmeyi neye bağlamış olursam olayım, pişmanlığımdandır, yaptıklarımdandır, bana çektirilenlerdendir. Çünkü ben memnun olamadığımdan, diğer hayatın içinde kendimi görmeyi istediğimden bahsini geçiyorum. Ve kendimde şu karara vardım, eğer bir diğer hayata geçiş yapamıyorsam, bu hayatımda bazı düzenlemelere başvurmalıyım. Mesela arkadaş edinmemeyi. Güvenmemeyi. Susmayı. Olanlarla yetinebilmeyi. Kimse için kendimi çok heba etmemeyi. Ben yanlış olayım, yanlış yolda olayım, en çokta kendimi sevmeyeceğim. İnsanın karşısındaki güzelliği görebilmesi için o güzelliği kendi içinde, kendisinden tatmasına bağlıdır. Birisindeki duyguları temiz, kalbini güzel bulmuşsanız, o güzelliği ve temizliği sizin kendinizde farketmenizdendir. Düşünün ki yaşamadığınız bir olayı tanımlayacaksınız, bu olacak bir iş mi? Aşkı yaşamayan nerden bilsin acısını, mutluluğunu... Öyle değil mi. Onun içindir ki önce kendi güzelliğinin kalbini yaşar insan ve bunu tattıktan sonra anlar, başkasının kalbindeki güzelliği ancak. Burada gördüklerimde ne böyle! Bayan?.. Bayan?.. Beni duymuyor musunuz? Neden dizlerinize kapanmışsınız? Bu ağlayışınız nedendir? Bakınız lütfen bana. Neden bakmıyorsunuz? Yanlış anlamayın bu beyefendiyi. Sizi anlamadığımı sanabilirsiniz. Ben yoksul bir insanım ama duygularımdan yoksun değilim, inanabilirsiniz bana. Ve çok iyi bilirim ki en çok bir kadın gülümsemeyi yüzünde taşımalı. Bu sizi üzdüğü kadar beni de harap ediyor. Bencil olsam, iyi biri olmasam inanın sizleri takmazdım. Ne kötü bir büyüklük sizi bu duruma getirdi! Beni neden takmıyorsunuz hanımefendi? Kötülüğünüzü istemem kesinlikle. Neden benimle böyle muamele ediyorsunuz? Ya da hiç muamelede bulunmadınız ki zaten. Rica ediyorum beni mutlu edecek bir harekette bulunun. Yüzünüzü bana dönün mesela. Gülümseyin. Ağlamaktan vazgeçin. Ayağa da kalkabilirsiniz, dizlerinize kapanıp ağlamayın yeter ki. İçimin parçalandığını bilmelisiniz... Peki siz bayım, nedir bu haliniz?.. Sizde mi! Tamam susuyorum. Şunu söylemek isterim ki kendinize acımadığınız gibi bana da hiç iyi davranmıyorsunuz. Diğer bayım? Hanımefendi siz peki? Neden kimse cevap vermiyor! Neredeyim ben, kim beni getirdi üzülenler ve umursamaz diyarına!.. Sonunda dokunmam gerekecek bayan. Lütfen bu yaptığımı iyi ve hoşgörüyle görmeye çalışın. Sizleri düşündüğümden sadece... "Ohh... Rüyaymış. Ne kadar insan üzülüyordu öyle, çok korktum.".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUHUM
RomansaNeden hayatlarımıza , içlerinde yaralı bir ölü taşıyan yabancılar olarak devam etmek zorunda kaldık ? yaralanmışlardan korkun, yaralanmamış kim var peki ? tesadüfler biraz cüretkar görünüyor.