Hz. Harun (Batı dillerinde Aaron), İsrâiloğulları'na gönderilen peygamberlerden. Hz. Mûsâ'nın ana-baba bir büyük kardeşidir. Hz. Harun, İsrailoğulları'nın erkek çocuklarının öldürülmeye başlanıldığı dönemden önce dünyaya gelmiştir.[1][2] Babasının ismi, İmrân bin Yasher'dir. Soy îtibâriyle Hz. Yâkûb'un oğullarından Lâvî'ye dayanır. Hz. Harun, Mısır'da doğdu ve Hz. Mûsâ'dan üç yıl önce Tûr-i Sinâ'da vefât etti.[3]
Hz. Harun, Musa aleyhisselâm'ın ana-baba bir kardeşi ve peygamberlik görevlerinde yardımcı (veziri) idi. Çok güzel ve beyaz yüzü, konuşması açık-seçik, yumuşak huylu bir zat idi.[4] Hz. Musa'dan daha uzun boylu, daha etli, daha beyaz tenli, daha geniş sırtlı olup açık ve düzgün dilli, yumuşak huyluydu. Alnında da bir ben vardı.[5]
Hz. Yusuf'un vefatından sonra Mısır'da yasayan İsrailoğulları ve diğer insanlar, bir müddet onun gösterdiği yoldan yürüdüler; ancak daha sonra hakikati unuttular. Bu arada Mısır'ın idaresi Kıbtîlerin eline geçti. Kıbtîler ise yıldızlara ve putlara tapıyorlardı. Kıbtîler, İsrailoğulları'nı hor görmeye başladılar. Onları ağır, zor işlerde kullandılar. İsrailoğulları çok kalabalık bir topluluk olup Hz. Yakub'un oğullarına nispetle on iki kola ayrılıyordu. Onlar Kıbtîlerin zulmünden kurtulmak istiyorlardı. Dedelerinin ülkesi olan Kenân bölgesine gitmek için izin istemelerine rağmen onlara izin verilmemekteydi.
Her dönemde olduğu gibi, o dönemin Firavun'u da zulmü temsil ediyor ve insanları eziyet altında inletiyordu. İsrailoğulları'nın çogalması, Kıbtîleri ve onların hükümdarı Firavun'u endişelendiriyordu. Onlar, İsrailoğulları'nın isyan ederek kendilerine zarar vermesinden korkuyorlardı.[1][2]
Hz. Hârûn, İsrâiloğulları üzerine Firavun'un ve kıbtîlerin zulüm ve baskılarının arttığı sırada doğdu. Çocukluğu ve gençliği, Mısır'da geçti. Hz. Mûsâ'ya peygamberlik emri bildirildikten sonra, Hz. Hârûn'a da peygamberlik emri bildirildi. Hz. Mûsâ ile birlikte Firavun'a gitmeleri, onu ve avânesini Allah-ü teâlâya îmâna dâvet etmeleri emredildi. Hz. Hârûn, Hz. Mûsâ ile birlikte Firavun'u ve adamlarını hak dîne inanmaya dâvet ettiler.
Kendisinin tanrı olduğunu iddiâ eden ve insanların kendisine secde etmelerini isteyen Firavun, Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn'un dâvetini ve îzâhlarını kabul etmedi. İlk önce alay edip hakâret dolu sözler sarf etti. Hz. Mûsâ'ya inananlara ve İsrâiloğulları'na korkunç zulümler yaptırdı. İsrâiloğulları, durumlarını Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn'a bildirip, duâ istediler. Allah-u teâlâ, Firavun ve kavmine îkâz olarak musîbetler gönderdi. Hz. Mûsâ ve Hz. Hârûn, Allah (cc)'ın emriyle İsrâiloğulları'nı Mısır'dan çıkarıp, Kızıldeniz'den yürüyerek Sina Yarımadasına geçtiler. Firavun ve ordusu da geçmek için denize yürüyünce, küfür ve azgınlıklarının cezâsı olarak, boğulup helâk oldular.
Hz. Mûsâ, kavmiyle berâber Tih Sahrasındayken Allah-u teâlâdan gelen vahiyle Tevrât-ı şerîf'i almak üzere Tûr Dağına gittiği sırada Hz. Hârûn'u yerine vekil bıraktı. Hz. Mûsâ, Tûr Dağındayken, İsrâiloğulları, Hz. Hârûn'u dinlemeyip Sâmirî adında bir münâfığın hîlelerine kapılarak, yaptıkları altın buzağı heykeline taptılar. Hz. Hârûn, kavminin bu câhilce ve azgınca hareketi karşısında onlara nasîhatlerde bulundu. Onları bu inanış ve hareketlerinden uzaklaştırmaya çalıştı. Onun nasîhat ve uyarılarını bir kısmı kabul ettiyse de bir kısmı kabul etmedi. Hz. Hârûn'u tehdit ettiler. Hz. Hârûn, kendisine tâbi olan 12.000 kişiyle birlikte onların içinden ayrılmak ya da onlarla sert bir şekilde mücâdele etmek istedi. Fakat Hz. Mûsâ'nın, "İsrâiloğullarını parçaladın, birbirinden ayırdın!" diyeceğini düşünerek, bu işten vazgeçti. Hz. Mûsâ'nın Tûr'dan dönmesini bekledi.
Hz. Mûsâ, Tûr Dağından dönüşünde kavminin altın buzağı heykeline taptığını görünce çok üzüldü. Bu hâlin sebebini Hz. Hârûn'a sordu. Hz. Hârûn da İsrâiloğulları'nın kendisini dinlemediklerini ve kendisini ölümle tehdit ettiklerini, Sâmirî adında bir münâfığa uyarak bu yola saptıklarını bildirdi. Hz. Mûsâ, Sâmirî'ye bedduâ etti ve İsrâiloğulları'nın tövbe etmelerini bildirdi. İsrâiloğulları, Hz. Mûsâ'nın dediklerini kabul ettiler ve tövbe ettiler. Bu mücâdeleler sırasında Hz. Hârûn da Hz. Mûsâ'yla birlikte gayret etti. Allah-u teâlâ, Hz. Mûsâ'ya kavmini toplayıp, Arz-ı Mev'ût denilen bölgeye (Filistin ve Şam bölgesi) götürmesini ve puta tapan Amâlika kavmiyle savaşmasını emretti. İsrâiloğulları, o beldelerde zâlim ve kuvvetli hükümdârların bulunduğunu ileri sürerek harbe gitmediler. Allah-u teâlâ, bu isyânları sebebiyle İsrâiloğulları'na kırk yıl müddetle Arz-ı Mev'ûd'a girmeyi haram kıldı. İsrâiloğulları, bu kırk sene içinde Tih Sahrâsında şaşkın ve perişan şekilde dolaştılar. Bu sırada Hz. Hârûn da Hz. Mûsâ ile birlikte İsrâiloğulları'nın sıkıntılarına sabretti.
Hz. Hârûn, İsrâiloğulları'nın nankörlükleri üzerine, Cenâb-ı Hakk'ın kendilerini Tih Çölünde kalmaya mahkûm ettiği 40 senenin sonlarına doğru, Hz. Mûsâ'dan birkaç sene ya da bir rivâyete göre üç sene evvel vefât etti. Kabrinin nerede olduğu husûsunda çeşitli rivâyetler vardır.[3]
Bir rivayete göre, Allah-u Teâla, Hz. Musa'ya Hz. Hârun'u vefat ettireceğini, onu dağa getirmesini bildirdi. Hz. Musa, Hz. Hârun'un elinden tutarak dağa çıktılar. Hz. Hârun'un Sibr ve Sibbîr adındaki oğulları da yanlarındaydılar. Dağın üzerinde görülmemiş güzellikte bir ağaç, yapılmış bir ev, evin içinde bir sedir ve sedirin üstündeki yataktan misk gibi bir koku geliyordu. Hz. Musa ile birlikte Hz. Hârun, yatağın üstüne yattılar. Allahu Teâla, Hz. Hârun'un ruhunu bu halde iken aldı, sonra ağaç kayboldu, ev ve sedir semâya yükseldi. Hz. Musa, Hârun (a.s)'un cenaze namazını orada kılarak onu dağa defnetti. Yahudiler, bu dağa "Tûr-u Hârun" adını vermişlerdir.[6]
Hz. Hârun'un Tih çölündeki bu dağda vefat ettiğinde yüz on yedi, yüz yirmi ya da yedi yüz yirmi üç yaşında olduğu söylenir.[7][1]
Diğer bir rivayete göre Hz. Harun, Hz. Musa'dan yedi ay önce ya da üç sene önce, yüz yirmi üç yaşında olduğu halde Tiyh sahrasında ölmüştür. Tûr-i Sîna civarında "Mürran" dağındaki bir mağaraya gömülmüştür.[4]
Hz. Hârûn ile ilgili olarak Kur'ân-ı Kerîm'in Mâide, A'râf, Yûnus, Tâha, Furkan, Şuarâ, Kasas, Saffât sûrelerinde bilgi verilmektedir.[3]
Musa ile Harun'dan sonra, Hz. Musa'nın halifesi bulunan ve sonradan kendisine peygamberlik verilen Yuşa aleyhisselâm, İsrail Oğullarını alıp çölden çıkarmış ve Kenan ilini Kenanî'lerden almış, Şam diyarını fethetmiştir.
Yuşa aleyhisselâm yirmi sekiz sene kadar İsrail Oğullarına hakim olup yüz on yaşında vefat etmiştir. Kendisinden sonra, on altı kadar hakim daha gelip İsrail Oğullarına reislik yapmışlardır. Bunların sonuncusu, "İşmuil" aleyhisselâmdır. Bu zatların idareleri, sene kadar sürmüştür. Bu zamana "Harimler devri" denilir. Sonra İsrail Oğulları, kendilerine "Talût" adındaki bir zatı hükümdar tayin ettiler. Bu tarihten sonra da, İsrailoğulları arasında "Melikler Devri" başlamıştı.[4]
Kaynaklar:
[1] Şamil İslam Ansiklopedisi, "Hz. Harun" Maddesi.
[2] www.enfal.de/ecdad10.htm
[3] Yeni Rehber Ansiklopedisi, "Harun Aleyhisselam" maddesi, İhlas Gazetecilik, İstanbul 1993.
[4] www.dinibilgiler.gen.tr/index.php?s=sayfa&id=127
[5] Hâkim, el-Müstedrek, II, 577.
[6] Taberî, Tarih, I, 223.
[7] Yâkubî, Tarih, I, 41.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Araştırma ve Makaleler 1
Não FicçãoLütfen Dikkat! Araştırma ve Makeleleri okumadan önce iyice düşünün. Sizi önceden uyarıyor ve dünya görüşünüzün temelli değişeceğini söylüyorum. Aynı konuda okuyacağınız diğer eserler size yavan gelecek ve sadece onun tiryakisi olacaksınız. Çünkü bu...