İyi okumalar dilerim...
Tuğçe'den anlatım...
Acı bal;
Dışarıdan görünen bu ihtişamlı hayatlar içinde yer alamayan insanlar için bal dite tabir edilir. Sahip olunan evler, arabalar, paralar, çeşit çeşit mücevherler hep göz boyar.
Bir de bilinmeyen acılar vardır. Geldiğimiz görkemli sarayın önünde bizi büyük bir heyecanla bekleyen basın yayın organlarının mensupları da bu hayatın büyüsünü çekmek için birbirleri ile yarış ediyorlardı.
Kimi bayan muhabirler yanımdaki adama iç geçirerek bakıyor, kimi erkek basın mensupları da bana hayran gözlerle.
Ama bilmiyorlardı ki, bal akan bu hayatın içinde koca bir acı vardı. Herkes yeni bir açılıştan söz ediyordu fakat hiç birini anlamıyordum.
Boğazımda oluşan yumru ile birkaç kez öksürdüm. Cihat bey başını bana çevirip derince bakmaya başladı. Doğru düzgün yemek yemediğim için midem fazlasıyla bulanıyordu.
Cihat bey gülümseyerek müsaade istedi ve kolumdan nazikçe tutup beni peşinden sürükleyerek saray diye adlandırılan salona soktu.
Çok kalabalık ve tanıdık bir sürü insan vardı. Yüzümde hissettiğim sıcak el ile irkilip bir adım geri gittim. Gözlerimin içine endişe ile bakmaya başladı. Sıkkın bir soluk alıp "tenin çok soğuk Tuğçe. Gel biraz içeride dinlen istersen".
Kalabalık oldukça başımı döndürmüştü. Hafifçe başımı sallayarak tepki verdim. Ağzımı açtığım an midem dışarı çıkacakmış gibi hissediyordum.
Cihat'ın yönlendirmesi ile dinlenme salonuna geçmiştik. Salon kapısını kapatıp endişe ile bakmaya devam ederken "niye bu kadar endişe ediyorsun ki? Karşında gördüğün beni bu hale getiren sensin. Eserinle gurur duy".
Cihat gergin bir ifade ile "iyi olmak zorundasın Tuğçe. Bu anı uzun zamandır bekliyorum ve planladığım her şeyi maf etmene izin veremem".
Yine büyük bir yanılgının içine düştüğümü kurduğu bencil cümleleri ile anlamış oldum. Ne bekliyordum ki, bunca pisliği geçmişinde yaşadığı acı için yapmamış mıydı zaten?
Derin bir nefes alıp sarsak adımlarla tekli koltuğa yürüyüp oturdum. Adım sesleri kulağımı tırmalarken "lütfen ses çıkarmaz mısın? Beynim patlamak üzere".
Bacağımda sıcaklık hissettiğimde kapalı olan gözlerimi açtım. Cihat ellerini bacaklarımın üzerine koyup "bir şeyler yemen gerekiyor Tuğçe. Yüzün makyaja rağmen bembeyaz ve tenin çok soğuk".
Bu konuda haklı olabilirdi ama yiyecek durumda değildim. Bacaklarımın üzerindeki ellerini itekleyip "bana dokunmaman konusunda seni defalarca kez uyardım Cihat. Ayrıca yemek yiyecek durumda da değilim. Sadece sakinlik ve sessizlik istiyorum. Çünkü birazdan ölüm fermanımı kendi ellerimle imzalamış olacağım".
Cihat çömeldiği yerden kalkıp "en azından portakal suyu iç". Aniden başımı yukarı kaldırıp "asla sakın getireyim deme".
Uyarıma kaşlarını çatarak karşılık verdi. Pek takacağını sanmıyordum ve söylediklerimi dikkate almadan yanımdan uzaklaşmıştı.
Odanın sol tarafında büyük bir masa ve üzerinde yenilmesi için bir çok aperatif yiyecek vardı. Hepsine yüzümü buruşturarak baktım. Ardından başımı koltuğa yasladım ve gözlerimi kapatarak sakince sessizliği dinledim.
Çok kısa bir süre sonra hayatımın belki de en büyük cehennemini yaşayacaktım. Derin bir soluk sesi duyduğumda başımı kaldırıp tepemde dikilen Cihat'ın gözleri içine baktım. Bir bardak vişne suyunu bana uzatıp "en azından bunu iç Tuğçe".
ŞİMDİ OKUDUĞUN
CİHAT BEY Her Aşk Biraz Ölüm Kokar...
General FictionKızıl alevler sarmıştı etrafımı, sağ tarafımda celladım var iken, sol yanımda bana hayat diyen adam yaşamak için gözlerimin içine bakıyor ve çırpınıyordu. İçim çekiliyor, kalbim kanıyor ve geçmişimin yalnızlığı yine karşımda duruyordu. Bir uçurumun...