2010
Harold'a bir kez daha baktım fakat o yine bana değil, o her güldüğünde kendinden geçen kıza bakıp gülümsüyordu. Kız elini Harold' un koluna koydu ve kulağına eğildi. Orada her ne dediyse Harold kafasını yere eğip güldü. O orospuya -o kesinlikle sikik bir orospudan başka bir şey değildi- böyle gülmesi kalbimin paramparça olmasına neden oldu. O gülüş daha bir hafta kadar önce bana aitti. Sadece bana.Onlara bakmaya dayanamayıp bakışlarımı kot pantolonumun üzerinde titreyen -sinirden mi yoksa heyecandan mı çözememiştim- ellerime çevirdim. O bensiz çok daha iyiydi ve bu acı veriyordu. Çünkü ben hiçte iyi değildim. Bombokluğun elli tonunu yaşıyordum -şimdide Christian Grey mi olmuştum? Ah harika! Açılın Bay-sapkın-sex-düşünceleri-olan-Grey' in kız hali geliyor! Harold duysa bu fikre bayılırdı.- Ben hala o lanet günün acısını yaşarken o nasıl olurda bir sürtükle sadece bana ait olan gülüşüyle gülebilirdi?! Sakin olmalıydım. O her nasıl bunu atlattıysa bende başarabilirdim. Ahh Tanrı aşkına kimi kandırıyorum ki! Ben atlatamayacaktım. O atlatmıştı çünkü o Harold' du. O her şeyi bir anda silebilirdi. Ben Harold gibi değildim. Onun gibi duygusuz sadistin teki değildim.
"Bayan Grancer? Sizin sıranız geldi." Aniden düşüncelerimden uyandım ve gerçeğe döndüm. Sonrada ellerimin neden titrediğini keşfettim. Kesinlikle sinirdendi. Çünkü şu an kendimi hiçte heyecanlı hissetmiyordum. Hem de sahneye çıkacağım halde.
Birden kendimi sahnenin ortasında şarkının son cümlesini söylerken buldum. "Oh no. Oh noo. I' m never let you go." Buraya nasıl geldiğime dair ya da şarkıyı hangi ara söylemeye başladığıma dair hiçbir fikrim yoktu. Sahiden nasıl olmuştu bu? En son hatırladığım kızın parmak uçlarını Harold' un karnın da dolaştırıp yavaş yavaş pantolonuna doğru ilerlemesiydi. Ve tabii Harold' un bundan hoşlandığını belirten gülümsemesi. Beynim bunu algılamakta zorluk çekiyordu. Onun bana ait olması gerekirdi! Sadece benim ona zevk verebilmem gerekirdi! Tıpkı daha geçen hafta benim yatağımda uzanırken ki gibi. "Hiçbir kız senin gibi hissettirmiyor." demişti saçlarımı öperken. "Seninle her anlamda daha iyi hissediyorum... İstediğim her şeyin tek bir vücutta toplanmış hali gibisin. Sanırım Noel Baba beni çok iyi tanıyor."
Birden herkes beni alkışlamaya başlayınca kendime geldim -sahi ben bu gün neden sürekli kendimden geçiyordum?-. Salonda bir alkış tufanı kopuyordu. Gerçekten iyi mi söylemiştim?
Bir-İngiliz-Hanım-Efendisi gibi selam verdim ve daha rahat ağlamak için -evet gerçekten sahnede ağlamıştım. Süper!- hızla sahne arkasına koştum.
"Aman tanrım!" dedi birisi ve kollarımı yakalayıp beni durdurdu.
"Şu an bunun sırası olduğunu-" Ya beni duymadı ya da duymamazlıktan geldi. Belkide ben hiç konuşmamıştım.
"Sesin gerçekten harika! Neredeyse Justin' den çok daha iyi söyledin -ki ben bir Belieberım-" devamını dinlemedim. O kadar hızlı konuşuyordu ki ona yetişmek imkansızdı. Sonra -bana sonsuzluk gibi gelen bir sürenin sonunda- birden sustu ve gözlerimin içine baktı. "Hayır, olamaz sen ağlıyorsun." zaten kızarmış olan yanakları -daha ne kadar kızarabilecekse- kızardı ve beni güçlü kollarının arasına çekti. Karşı çıkamadım ya da karşı çıkmak istemedim. Bu neredeyse Harold gibi hissettirdi. "Her ne için ağlıyorsan bana kalırsa buna değmez."
Ve o sırada sahneden o hayranı olduğum ses yükseldi. Bu daha çok ağlamama neden oldu. Çünkü o sahnede "Isn't She Lovely" diyordu. Kalbim bundan daha fazla acıyamazdı.
Beni kollarının arasına almış sarışın çocuğa daha sıkı sarıldım. En azından o kırılmış beni tamir etmeye çalışıyordu Sahnedeki sadist gibi her kelimesinde beni daha fazla incitmiyordu. Beni bir arada tutuyordu. Ve bu sadece şu an için çok doğru hissettirdi. Ona sarılmak Harry' yi sevmeye devam etmekten çok daha doğru hissettirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Everything Has Changed
Fanfiction"Eğer bir dilek hakkım olsaydı seni unutmak isterdim." dedim. Alayla güldü. "Yapma ama Ella. Öpüşmelerimizi bile mi?" Kıpkırmızı kesildiğimi hissettim. "Evet en çokta onları." Kulağıma eğildi. "Hadi, unutmak istediğin anıları ikiye katlayalım."