"Göze göz, dişe diş" dendiğini duydunuz. Ama ben size diyorum ki, kötüye karşı direnmeyin.''
(Matta, 5:38-39. baplar)
Bu olay derebeylik zamanlarında yaşandı. Her türden derebeyi vardı o zamanlar. Tanrı ve ölüm korkusu olan, insana merhamet etmeyi bilenler de vardı, hatırlamaya bile değmeyecek, köpek gibi olanlar da. Fakat en kötüleri, çamurun içinden çıkmasına rağmen prens olmuş gibi davranan, toprak köleleri arasından yükselip amir olanlardı! Herkes en çok onlardan çekiyordu.
Bir beyin çiftliğinde böyle bir kâhya vardı. Köylüler bey için angaryada çalışıyorlardı. Toprak bol ve verimliydi; su, çayır, orman hepsi vardı ve hem beye, hem köylülere pekâlâ yeterdi, ama bey başka bir çiftliğindeki bir uşağı getirip onlara kâhya yaptı.
Kâhya eline gücü geçirir geçirmez köylülerin tepesine bindi. Onun da bir ailesi –karısı ve evli iki kızı–vardı, epey de para biriktirmişti: Günaha girmeden, rahatça yaşayıp gidebilirdi, ama hırs dolu olduğundan günah batağına saplandı. Köylüleri angarya haricinde işe koşmaya başladı. Bir tuğla fabrikası kurdu; kadın erkek ayırmadan herkesi ölesiye çalıştırdı ve tuğla ticaretine başladı. Köylüler Moskova'daki beye şikâyete gittiler ama işe yaramadı. Bey kâhyayı kovmadı, köylüler de elleri boş döndü. Kâhya köylülerin kendisini şikâyete gittiğini öğrenince onları daha çok çalıştırmaya başladı. Köylülerin yaşamı daha kötü olmuştu. Köylüler arasında da güvenilmez insanlar vardı: Kâhyaya arkadaşlarını ihbar etmeye ve birbirlerini dolandırmaya başlamışlardı. Ahali arasında kargaşa çıktı, kâhya bu işe çok kızdı.
Durum her gün biraz daha kötüleşiyordu; halk kuduz vahşi bir hayvanmış gibi kâhyadan korkmaya başlamıştı. Kâhya köyden geçecek olsa, ona görünmemek için herkes kurttan kaçar gibi saklanıyordu. Bunu gören kâhya daha çok kızıyor, iyice korkunç oluyordu. Dayakla, angaryayla herkesi canından bezdiriyor, köylülere yapmadığı eziyet kalmıyordu.
Bazen onun gibi zalimlerin ortadan kaldırıldığı olurdu; köylüler de bunu düşündüler. En cesurları bir köşede toplanıp konuştu: "Bu canavara daha fazla katlanacak mıyız? Zaten mahvolmuşuz, hem böylelerini öldürmek günah değildir!"
Paskalyadan önce bir gün ormanda toplandılar: Kâhya beyin ormanının temizlenmesini emretmişti. Yemekte şunları konuştular:
— Ne yapacağız şimdi? İliğimizi kemiğimizi kuruttu herif. Çalışmaktan canımız çıktı: Gece gündüz demeden çalışıyoruz, ne bize rahat veriyor, ne kadınlara. Hoşuna gitmeyen en ufak şeyde hemen bize kusur buluyor, sonra gelsin kırbaç. Semyon kırbacın altında öldü. Anisim'i zincire vurup öldürdü. Daha ne diye bekleyelim? İşte akşam gelip yine bağırıp çağıracak; atından indirip bir balta darbesiyle işini bitirmeli. Götürüp bir yerlere gömeriz köpek gibi, atını da suya salarız. Yalnız anlaşalım: Hepimiz birlik olmalıyız, kimse ele vermemeli!
Bunları söyleyen Vasili Minayev'di. Kâhyaya kini hepsinden çoktu. Kâhya her hafta onu kırbaçlıyordu; üstelik karısını da zorla alıp kendisine aşçı yapmıştı.
Köylüler aralarında anlaştı; akşamüzeri kâhya geldi. Atıyla gelmişti; ağaçları yanlış kestiler diye hemen azarlamaya başladı. Ağaç yığını arasında bir ıhlamur ağacı da görmüştü.
— Ben ıhlamurun kesilmesini emretmedim. Hanginiz kesti bunu? Söyleyin çabuk, yoksa hepinizi döverim!
Ağacı kimin kestiğini öğrenmek için herkesi sorguya çekti. Sonunda Sidor'u gösterdiler. Kâhya yüzü gözü kan içinde kalıncaya kadar Sidor'u dövdü. Az ağaç kestiği için Tatar Vasili de kamçıdan nasibini aldı. Sonra evine döndü kâhya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İnsan Neyle Yaşar?
General FictionLev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Anna Karenina, Savaş ve Barış, Kreutzer Sonat ve Diriliş'in büyük yazarı, yaşamının son otuz yılında kendini insan, aile, din, devlet, toplum, özgürlük, boyun eğme, başkaldırma, sanat ve estetik konularında kuram...