Cam bir şişenin parçalanma sesiyle gözlerimi açtığımda etraf kapkaranlıktı. Akrep ve yelkovan dört rakamını gösterirken alkol kokusu burnuma dolmaya başlamıştı bile. Alışkın olduğum kokuyu yadırgamadım. Bu koku da geçmişimle birlikte benimsediğim şeylerden sadece biriydi. İçeriden gelen sesler kırılan camdan sonra bir müddet sustu. Daha sonra kulaklarım sadece ardı ardına gelen küfürleri işitmeye başladı. Babam her zaman olduğu gibi kumarda kaybetmiş , sinirini de parçalanan bira şişeleriyle çıkarmaya çalışıyordu. Büyük olasılıkla cam parçalarından biriyle bir yerini kesmişti farkında olmadan. Bu teorim de ardı arkası kesilmeyen küfürlerin nedenini açıklıyordu. Kalkıp bakma gereği duymadım. Uyuduğumu sanması daha iyi olurdu benim açımdan. Bu nedenle tekrar uykuya bırakmaya çalıştım kendimi. Ancak başarılı olamıyordum bir türlü. Korku denen duygu ne beter bir şey. Bilirsiniz. Hepimizin içine bir anda doğar , hızla yükselir ve her şeyi yaptırabilir insana. Kalbim bir defa hızlanmıştı korkuyla ve sakinleşmek bilmiyordu. Bir yanım babam olduğu için ve hayatta bana kalan tek insan olduğu için ona üzülüyordu ancak diğer tarafım - ki bu taraf kesilen saçlarım, hırpalanan bedenim , kırılan kalbim , elimden alınan çocukluğum ... kısaca aklım hariç tüm benliğimdi , kesinlikle ona acımıyordu. Aklım tüm benliğime bir kez daha galip geldiğinde yerimde doğruldum. Üstümdeki battaniyeyi ve yorganı üzerimden çektiğimde soğukla buluşan bedenim ürperdi. Evimiz kaloriferliydi ancak doğalgaz oldukça pahalıydı. Bu nedenle ısınmak için yalnızca battaniye yeterli olmuyordu. Oldukça zayıf olan bedenim soğuktan titremeye başladığında kansızlığım oluşuna bir kez daha lanet ettim içimden. Ayaklarım yere değdiğinde bedenim o adamın yanına gitmeyi reddediyordu adeta. Daha çok titrememin sebebini korkuma değil soğuk oluşuna bağladım ve iç sesimi susturup banyoya adımladım. İşte oradaydı. Uzun boylu , simsiyah saçlı , kahverengi gözlü , hafif kilolu bir adam. Babam... Beni fark edemeyeceği kadar sessizce yaklaşmıştım. Alkol kokusu artık buram buram doluyordu burun deliklerime. Onu izledim bir müddet. Elinde biraz derin bir yara vardı. Avcundaki yaraya oksijenli su döktü. Daha sonra sargı beziyle sardı ve kapıya yöneldi. Yani bana. Kahverengi gözler bir müddet harelerimde takılı kaldıktan sonra bir ses yankılandı evde.
"Uyumadın mı lan sen hala?!"
"Sesi duyunca uyandım." diyerek onu cevapladığımda sesimin ne kadar güçsüz ve yorgun çıktığını fark ettim bir kez daha.
"Kusura bakmayın Güneş Hanım rahatsız ettim. Lan git odana yat zıbar sinirimi senden çıkarmayayım!"
Bir süre sonra artık burada durmamın tehlikeli olabileceğinin farkına varıp odama döndüm. Tekrar yatağıma dönerken bir daha uyuyamayacağımın farkındaydım.
SAAT 08.20
Kızarmış gözlerimin telefon ekranımdaki yansımasına bir kez daha baktım dikkatle. Uyuyamamıştım , yine. Okula gelir gelmez ilk işim kantine gidip bir bardak sert kahve içmekti. Bir an önce kendime gelemezsem psikoloji sınavından iyi bir sonuç elde edemeyecektim. Zaten kim ilk derse sınav koyardı ki ? Her neyse. Her halükarda geçmek zorundaydım ve oldukça çalışmıştım. Telefonumun zil sesi ile düşüncelerimden sıyrıldığımda saat 08.25 olmuştu. Beş dakika sonra ders başlayacaktı ve tabii ki sınav da. Tanımadığım bir numaranın aradığını gördüm ve aramayı yanıtladım.
"Alo ?"
"Alo Güneş Hanım iyi günler. Babanız **** Bar'da bir kavgaya karıştı. Alkollü ve pek iyi durumda değil. Acaba buraya gelebilir misiniz ?"
"Tamam geliyorum. Adresi mesaj atar mısınız ?"
"Tabii , bekliyoruz."
Kahretsin ! Bir bu eksikti. Sınavın başlamasına dakikalar varken olacak şey mi şimdi bu?! Apar topar okuldan çıktığım ve bir taksi çevirdim. Beş dakika sonra barın önünde duruyordum. Babamı sorduğumda iki barmenin tuttuğu , ayakta duramayan babama baktım. Taksiye koyuluşunu izledim. Daha sonra ben de ön koltuğa oturup eve varmayı bekledim. Eve vardığımızda taksicinin de yardımıyla babamı odasına götürdüp yatırdım. Taksiciye parasını verip kapıyı kapattığımda ne yapacağımı bilmiyordum. Çok katı ve disiplini bir öğretmenin sınavına girmemiştim ve bu olanları da ona bir sebep olarak sunamazdım. Raporum yoktu ve sınava girememem durumunda e okul sayfama bir sıfır işlenecekti. Ortalamam oldukça düşecekti. Ne yapacağımı gerçekten bilmiyordum...
Ertesi Gün Saat 08.15
İlk dersin başlamasına 15 dakika kala kantinde kahvemin dibindeki son yudumun keyfini çıkarmakla meşguldüm. Kahvem bitince ayağa kalktım ve elimdeki karton bardağı çöpe attım. Sınıfa ilerlemeye başladığımda aklımda bir çok düşünce kol geziyordu. Sağa döndüğümde psikoloji hocasıyla çarpışmam ise kaçıncı seviye bir şanssızlıktı bilmiyordum. Psikoloji öğretmenimiz Feray Hanım bana öyle bakışlar atıyordu ki bir taşa böyle baksa moleküllerine ayırabilir sanırdınız.
"Özür dilerim hocam. Kusura bakmayın biraz dalgındım benim hatam."
"Bu dalgınlığın sebebi sınava girmeme sebebinle aynı olabilir mi Güneş?"
"Hocam..."
"Raporun var mı?"
"Hayır"
"Sınava alınmayacağını biliyor olmalısın öyleyse."
"Biliyorum hocam. Özür dilerim."
"Bana bir sürü bahane sunmayacak mısın?"
"Hayır hocam. Haklısınız."
"Güneş , seninle bir anlaşma yapalım. Eğer sana vereceğim ödevi en iyi şekilde yerine getirirsen raporunun olmamasını gözardı edip seni sınava alacağım. Ne dersin?"
"Çok isterim hocam! Emin olun elimden gelenden daha iyisini yapmaya çalışacağım."
"Ödevinin ne olduğunu duymadan mı kabul ediyorsun yani?"
"İstediğiniz ödevi verebilirsiniz hocam. Kabul ediyorum."
"Peki o zaman Güneş. Ödevin şehrin çıkışındaki akıl hastanesine giderek konuşabilecek durumdaki hastalarla bir tür röportaj yapmak. Daha sonra bu bilgileri bir dosya halinde getirmeni istiyorum."
"Ama hocam-"
"Ne ama hocam?! Az önce ödevin ne olursa olsun kabul ettiğini söylemedin mi Güneş?"
"Evet hocam. Kabul ediyorum. Ancak böyle bir şey tehlikeli değil mi ? Bazı izinler gerektirmez mi?"
"Orasını ben halledeceğim. Yarın bütün gün faaliyette yazılacaksın. Akıl hastanesine git ve görevini yerine getir. Sana orada bir arkadaşım rehberlik edecek ve yardımcı olacak. Ödevini tamamlamak için tam üç günün var. Kolay gelsin Güneş."
Üç gün mü?! Akıl hastanesine gitmek mi?! İşte şimdi bittim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güneş'in Yörüngesinde
Teen FictionGüneş sistemi belli bir kural ve düzene göre hareket eder. Peki ya o düzen bozulursa , kurallar yıkılırsa n'olur ? Kaos... Hayatlarımızda böyledir aslında , en ufak bir düzensizlikte kaos meydana gelir. Güneş'in hayati mükemmeldi en azından o güne k...