Evet. O benim ilk aşkımdı. Yüzü, gülümsemesi, gözleri ile kendine aşık ettirmişti. Kapkaranlık gözleri güldüğünde kısılıyor, yanağındaki gamzesi ortaya çıkıyordu.
Gülümsemesi içimi öyle bir ısıtıyordu ki, o kapkaranlık gözleri birden aydınlanıyor, etrafa ışık saçmaya başlıyordu.
Daha önce hiç tatmadığım duygular yaşatmıştı bana. Onu gördüğümde kalbimin ritmi değişir, utançtan konuşamazdım bile.
İlk görüşte aşık olmuştuk birbirimize.
Altını çiziyorum. İlk görüşte. Ki ben ilk görüşte olan aşklara inanmazdım.
"Büyük aşklar nefretle başlar."
Hep bu söze inanmıştım hayatım boyunca. Benim de aşkım nefretle başlasın ama sonradan büyük aşka dönüşsün diye düşünürdüm hep.
Ama bilemiyordu ki insan. Bir anda kendini aşkın içinde buluyordu.
Peki bu aşk mı? İlk görüşte birine aşık olabilir misiniz?
Sanırım ona karşı aşkım bu yüzden biraz azalmıştı. 'İlk görüşte aşk' dediğimiz şeyden dolayı. Gerçek aşk değildi bu. Benim bildiğim gerçek aşk hemen bitecek bir şey değildi.
Git gide ona karşı sevgim azalıyordu. Nedenini bilmiyordum. Neden böyle olduğunun cevabını bulmaya çalışıyordum ama her seferinde başarısız oluyordum. Böyle olmasını asla istememiştim bu zaman kadar. Sanki hevesi geçmiş bir insan gibi hissediyordum kendimi. Engel olamıyordum.
Eskiden onun ici her şeyi göze alabileceğimi söyleyip dururdum. Saflık, masumluk her daim bizim aşkımızlaydı. Şimdi ise bilinmezliğin içinde kaybolmuştum. Nereye varacaktı bu bilinmezliğin sonu?
Annemin odaya girmesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Ah, işte yeni bir okul günü daha!
''Suzy hadi canım, aşağı gel. Kahvaltı hazır," dedi annem gülümseyerek.
''Tamam annem. Hemen geliyorum,'' dedim ben de gülümseyerek. Derin bir nefes alarak ayağa kalktım.
Banyoya doğru ilerleyerek rutin işlerimi hallettikten sonra dolabımın karşısına geçerek okul kıyafetlerimi giyindim. Saçlarımı tarayarak şekil verdim ve yüz kremimi de sürdükten sonra aşağı indim. Annem ve babam beni masada bekliyorlardı.
"Günaydın," diyerek sandalyeye oturdum ve kahvaltımı yapmaya başladım. Annem ve babam sohbet ediyorlardı. Genellikle onlar is icin erken çıkar, ben de daha sonra kahvaltı yapardım ama bugun farklı olmuştu. Ben de sevinmiştim onlar da.
Ailemi böyle mutlu görmek beni çok iyi hissettiriyordu ve biraz da olsa aklımdaki düşüncelerden uzaklaşabiliyordum.
Kahvaltıdan sonra çantamı alıp evden çıktım. Se Na'yı yolda yürürken görünce koşarak arkasından sarıldım. Tabi korkmuştu anı hareketimden dolayı. Ben surat ifadesine kahkahalarla gülerken Se Na bana kaşlarını çatarak bakıyordu.
Küçük şeyler bile beni hemen mutlu edebiliyordu. Az önceki düşünceli halim bir anda ortadan kaybolmuştu.
Se Na'yla sohbet ede ede ilerlemeye başladık. Okula gelince geç kaldığımızı fark ederek koşmaya başladık. Merdivenlerden hızlıca çıkarken Se Na benden önce sınıfa varmıştım bile.
"Gıcık dostum benim! Nasıl da hızlı koşuyor!" diye kendi kendime mırıldandım. Merdivenlerden çıktıktan sonra koridorda koşmaya başladım. Koşarken sert bir gövdeye çarpmamla durmak zorunda kaldım.
Kafamı kaldırdığımda Myungsoo'yu görmem bir oldu. Evet. O, oydu. İlk görüşte aşık olduğum kişi.
Neden böyle hissediyordum. Önceden o gözlerin içinde kayboluyordum. Şimdi ise hiç bir anlam ifade etmiyordu. Neden bilmiyordum. Neden ona karşı aşkım azalmaya başlamıştı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk Mı? Nefret Mi?
Teen Fiction"Büyük aşklar nefretle başlar," derler. Peki büyük nefretler nasıl başlar? AŞKLA MI? @Tüm hakları saklıdır.