05. iyim ben

480 38 29
                                    

Natashanın kollunu omzuma attım, hiç iyi gözükmüyordu kadın. Binadan çıktık ve tam o anda ambulans gelmişti, yardım etsinler diye onlara emanet ettim Natashayı.

Binaya geri döndüm ve insanları çıkarmaya yardım ettim. Artık yorulunca, binadan biriyle çıktım ve onuda emin ellere teslim ettim. Bir bank bulup oturdum, artık kalan herkesi itfaiyecilerle polis çıkarır. Biraz soluklandıktan sonra aklıma Mira geldi. Olanlar arasında onu tamamen unutmuştum. Telefonumu çıkaracaktım ki bir anda telefonumun çantamda olduğunu hatırladım, çantam da binanın yıkılmış halinde bir yerde olur.

Bitkin bir halde etrafa baktım ve benimle ayni bankta oturan adamı daha yeni farketmiştim. Bir şapkayla gözlükler takıyordu. Görünüşe göre benim yaşlarıma yakın birisiydi ve telefonda konuşmasını daha yeni bitirdi. "Pardon," diye adamın dikkatini kendime çektim. "Telefonunuzu kullanabilir miyim acaba? Lütfen, iki dakikalığına sadece, birisini aramam gerekiyor," diye sordum. Adam sanki gözlerime bakmiyordu, ama tabi gözlüklerinden pek anlaşılmıyordu. Sonra ne halle geldiğimi hatırladım, adam şaşırmıştır bu kadın nasıl boyle sağlam durup konuşabiliyor diye. Adam sadece telefonunu uzattı bana. "Çok teşekkür ederim," diye telefonu aldım.

Telefonun tuşlarına basarak Miranın numarasını aradım. Biraz çaldıktan sonra, "Alo?" diye erkeksi bir sesle açıldı.

"Alo? Kim olduğunuzu sorabilir miyim?" Miranın telefonu olduğuna eminim, öyleyse telefonu kim açtı?

Cevap olarak adam bana telefonun yıkılmış binanın arkasında bulunduğunu anlattı. Miranın telefonu orda ne yapıyordu ya?

"Tamam anladım, teşekkür ederim," diye telefonu kapattım. Adam polis veya itfaiyeci olurdu. Ayağı kalktım ve endişemden dolayı gezinmeye başladım, tabi banktan uzaklaşmadan. Miranın diğer telefonun numarasını yazmaya başladım, o Miranın gizli telefonu, Shield'dan verilmiş. Sadece acil durumlarda arayabilirmişim o numarayı. Hiç aramadığım için, bu ilk kez oluyor.

Telefon hemen açıldı. "Alo? Mira?" diye endişeyle bekledim sesini duymak için.

"Burdayım," dedi sadece. Sesi iyi geldi.

"Oh şükür! İyi misin?" diye döndüm banka geri oturmak için ve adamla göz göze geldik, her hareketimi izliyordu. Şimdilik konuyu bıraktım ve Mirayla konuşmamıza geri döndüm.

"İyim, sen?"

"Ben..." diye bacaklarımdaki saplanmış cam kırıklarına baktım. Camı kaplayarak kırıkların üzerine çıkıp büyümeye devam ediyordu cildim. Tedirginlikle iç çektim. Tek bir cam kırığı takıldı gözüme ve bacağımdan çekip çıkardım. Bir damla kan aktı camdan ama çıkardığım yere bakınca sanki hiç bişey olmamıştı. "Sana bişey göstermem gerekiyor," dedim sadece.

"İyi misin? Sesin bi tuhaf geliyor."

Bunu dediğinde her şeyi anlatmak geldi içimden, ama yanımda oturup beni bekleyen zavallı adam geldi aklıma. "Şimdi benim gitmem gerekiyor, birazdan başka bi telefonla konumumu gönderirim sana," diye telefonu kapattım. Adama telefonunu geri vermek için döndüğümde adam yoktu. Az önce burdaydı ya, nasıl öyle sessizce kayboldu?

Yirmi dakika sonra kendimi bir kafede buldum. Buraya gelmeden önce üzerimi uzun kollu tişört ve pantolona değiştirdim. Mirayı hemen öyle endişelendirmek istemiyorum.

Adamın telefonunu yanıma aldım ve o telefonla konumumu gönderdim Miraya. Telefonunu sahibine geri vermeye kararlıydım. Sonuçta telefonda adamın bilgisi olur, bulup geri veririm adama telefonunu. Kesin bir işi çıkmıştır, ve konuşmamın arasına girmek istememiştir. Benim yüzümden telefonu gitti adamın, zavallım be. Düşüncelerimi kesen şey birisinin elime dokunmasıydı. Başımı kaldırdığımda karşımda oturan Mirayı gördüm.

yaralı kalpler » s. rogersHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin