İnsanlar, kendi dönüm noktalarını kendileri yaratırlardı bana göre. Verdikleri kararlarla, ileriye dönük attığı adımlarla yahut hayatlarına kapılarını araladığı kişilerle... Bunun, pek çok yolu vardı esasında. Gün içerisinde sıradan bir kağıdın üzerine çizdikleri düz bir çizgi bile, bakıldığında bir insanın hayatını değiştirebilecek kudrete sahipti. Sadece... O kudreti kalemi tutan kişinin fark etmesi gerekiyordu ki, kağıdın üzerindekini basit bir siyah çizgi olma sıfatından kurtarabilsin.Fakat bu durum benim için farklıydı.
Kağıdın üzerine basit bir çizgi çizmek, benim için nefes almak yahut su içmek kadar normal ve olağan bir şeydi çünkü benim işim buydu, ben o çizgilerin başlangıç kısmıydım. Bir dönüm noktasına ihtiyacımın olup olmadığını bilmiyor oluşum söyle bir dursun, milyonlarca çizgilere sahiptim ben ama hiçbirinin hayatımı değiştirecek tılsımı yoktu.
Benim çizgilerim, bu hikayenin etkisiz elemanlarıydı. En azından şimdilik.
Perdemin arasından sızarak yüzüme yansıyan güneşin tatlı sıcaklığının beraberinde nazikçe çalınan kapım ile gözlerimi aralarken, derin bir nefes aldım ve yatağımda doğrulup bacaklarımı aşağıya sarkıttım. "Lisa? Uyandın mı?" İlk birkaç saniye algılarımın hâlâ uykunun tesirinde oluşundan dolayı sesin kime ait olduğuna hatta yalnız yaşadığım halde bana birinin seslenmiş olmasına anlam veremedim fakat çok geçmeden yapbozumun tüm eksik parçaları yerine oturduğunda, her ne kadar o göremeyecek olsa da onaylama dürtüsüyle başımı salladım.
"Evet." diye mırıldandım onu daha fazla bekletmeyerek, bakışlarımı aralık kısımlarından dışarıyı izlediğim camımdan ayırıp ardında beklemediği kapıya çevirirken. "İçeri gelsene." Cevabımın ardından beyaz kapım hafifçe aralandığında, araladığı kısımdan başını içeri uzattı. Yatakta oturarak ona doğru baktığımı fark ettiğinde ise de, dudaklarında beliren tebessümü ile tamamen odamın sınırlarına dahil oldu ve yanıma doğru hareketlendirdi adımlarını.
"Günaydın."
Gülümseyerek gözlerimi kırpıştırdım. "Günaydın." Bir ayağı yere basacak şekilde bedeninin ağırlığını tamamen vermeden yatağımın karşısındaki koltuğun kenarına oturduğunda, bir şey söyleyecekmiş ama bundan emin olmadığı için söylemek ve söylememek ikileminde sıkılmış gibi bir hali vardı. Kaşlarımı hafifçe çatıp, dilinin ucundakileri kelimelere dökebilmesi için onu cesaretlendirmek istercesine başımı hafifçe salladığımda, derin bir nefes aldı ve dilini hafifçe alt dudağının üzerinde gezdirdikten sonra omuzlarını dikleştirdi.
"Sen uyurken yiyecek bir şeyler hazırlayacaktım ama aklımda bir şey geldi ve vazgeçtim. Bu yüzden de... Senin hazırlanman gerekiyor."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
le prince des nuages » liskook
Fiksi PenggemarKara gözlerinin ardına sakladığın bulutların senin için ne denli derin bir anlam ifade ettiğinden habersizdim fakat seni gördüğüm ilk anda, senin ve benim için hiçbir şey ifade etmeyen bulutların hayatımı kökünden değiştireceğini iliklerime kadar hi...