Bölüm 11

187 18 66
                                    

Bir akşam Oh Ryujin; Seulmi, ben ve varlığını reddetmek istediğimiz ama kirasal sebeplerden ötürü ne yazık ki bunu yapamadığımız Jieun'un kapısını çaldı. Kamptan döndüğümüzün ertesindeki ikinci gündü, saat gece ona geliyordu. Jieun genel olarak eve sadece uyumaya geldiği için yalnızca Seulmi'yle ben vardık. Film izliyorduk, doğrusu film izlemeye çalışıyorduk. İkimizin aklı da bambaşka yerlerdeydi.

Ben geçen gece yaşananları anlamdırmaya çalışmakla yine bunları görmezden gelmek arasında gidip geldiğim ve bu sebeple Park Chanyeol'den olabildiğince kaçındığım, kaçınmaya çabaladığım (her türlü Chanyeol'ün kıskaçlarına takılıyordum) bir ruh halindeydim.

Seulmi ise sebebini anlamadığım bir tür ruhani dalgalanmalar içindeydi. Sürekli söylediklerimi ilk deyişte anlamıyor, daha doğrusu kulak vermiyor ve yineletiyor, böylelikle benim sabrımı da sıklıkla zorluyordu. Zaten kamp gününden itibaren mantığım ve duygularım bir ip yumağı gibi birbirlerine karışmış olduğundan ve ben de çözeyim diye uğraşırken onları birbirine daha da düğümlediğimden özel günlerimdeymiş gibi çok daha gergindim, üstüne gerçekten özel günümdeydim de. Sonuç olarak gereksiz yükseliyordum ama buna da kulak vermiyordu.

İki yakın arkadaş olarak ikimiz de fazlasıyla sersemlemiş ve avare bir hâldeydik. İşte Oh Sehun'un biricik kardeşi ve bizim de neredeyse iki kişilik kız grubumuzun üçüncüsü olmaya aday Oh Ryujin, ikimizin de mal mal filme odaklanmaya çalıştığı ama asla beceremediği o salı akşamı kapımızı çaldı.

Seulmi'yle kapıya kim bakacak kavgasından ve onu telefonunun başından kaldıramadıktan sonra ayaklanıp kapıyı açtığımda Ryujin güler yüzlüydü. Her zamanki gibi. Bu konuda abisiyle çok benziyorlardı. Tanımadıkları insanlara karşı soğuk, ciddi bir duruşları vardı ama bir kere samimiyeti yakalayınca yüzlerinden gülümsemelerini asla eksik etmiyorlardı. Ama bu sefer her zamanki güler yüzünün altında bir şeyler sakladığını fark etmiştim. Gerginliği ne kadar gizlemeye çalışırsa çalışsın belli oluyordu.

Heyecanla elini kaldırdı. "Selam! Rahatsız etmiyorum ya?"

Kapıyı sonuna kadar açıp onu içeri davet ederken, "Elbette hayır!" dedim. Bir yandan da her zamanki gibi görünen ama her zamankinden çok daha farklı olan hâl ve tavırlarını inceliyordum. "Ben de sürekli Seulmi'nin yüzünü görmekten sıkılmıştım zaten."

Ryujin ayakkabılarının bağını çözüp içeri adımladığı sırada bir avuç mısırı ağzına tıkıştırmış Seulmi boğuk bir sesle söylendi, Ryujin'in selamını karşıladıktan sonra gözlerini kısıp bana dönmüştü. "Ben sana çok meraklıydım sanki." Tepeden topuz yaptığı saçlarından büyük iki tutam tokadan kurtulmuş yüzüne geliyordu. Üstünde benim de şuan üstümde olan arkadaşlığımızın sembolü olarak aldığımız penguenli pijaması vardı.

Normalde atılgan olan ama gerginliğiyle aynı sebepten çekingen kalmış Ryujin yüzündeki hoş bir gülümsemeyle atışmamızı izliyordu. Onu böyle görmeye alışkın olmadığımdan birazcık şaşırmıştım. Elimle onu salona doğru yönlendirirken gözüme dağınıklığımız çarptı.

Annelerimizin tabiriyle her yer cidden her yerdeydi. Yediğimiz her şeyin tabağı orta sehpamızın üzerindeydi, hiçbirini kaldırmamıştık. Birimizin çantası yerde paspas görevi görürken diğerimizinki diğer tekli koltukta ters duruyordu, içindeki kalemler ve makyaj malzemeleri koltuğun üstüne yayılmıştı. Seulmi'nin bilgisayarının şarj aleti televizyonun üstünden sarkıyordu. Onun orada ne işi olduğu büyük bir soru işaretiyken onun orada olduğunu yeni fark etmem daha büyük bir soru işaretiydi. Minseok gelip şu an evi görse cinnet geçirirdi.

Bir yandan yere düşmüş kırlentleri koltuğumun arasına sıkıştırıp bir yandan da Seulmi'nin sıkı poposuna tekmelerimi geçirdim. "Kalk da şuraları bir topla!"

Bay Americana ve Kalbi Kırık KülkedisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin