Müslüman, islâmı öyle sağ ve diri, canlı yaşa ki, seni öldürmeye gelen sende dirilsin. (Sezai Karakoç)
***
Gönülsüz bir işe giriştim ben bugün. Acılarla yoğrulan benliğime, ateşle imtihan olan ruhuma bir serzeniş. Kendimi iyi hissetmiyorum anne. Bazen gökyüzüne bakarken bile nefes alamıyorum. Neden böyle?
Geçen gün Miraç polis geldi yanıma, bir şeyler söyledi ama tam anlamadım. Güvende değilmişim, başka bir yere taşınmam gerekiyormuş falan... Abime de her şeyi anlatmam gerektiğini söyledi. Nasıl anlatabilirim ki? Başka şehirde yaşamama bile çok zor izin vermişken üstelik.
Eğer anlatırsam beni burada bırakmaz.
İstanbul'a gitmek istemiyorum. Gözümün önüne sürekli o manzara geliyor. Dayanamıyorum, sanki görünmez bir el boğazımı sıkıyor. Belki Mersin'de kalamam ama İstanbul'a da gidemem. O halde ne yapmam gerekiyor? Abimi üzmeden bu işten nasıl sıyrılabilirim hiç bilmiyorum ama ona bu akşam her şeyi anlatacağım. Ya da Zeynep'e anlattırırım belki bilmiyorum.
Ama bu akşam her şey hallolacak. Bu işin sonunda abimin kıyameti koparacağını, kalbinin kırılacağını bilsem de yolumdan dönmeyeceğim, Mersin'de kalmak için çabalayacağım.
Ne diyebilirim ki annem, Rabbim yardımcım olsun.
Defterin kapağını kapatıp başımı duvara yasladım. İşler gittikçe çıkılmaz bir hâl almaya başlamıştı ve benim elimden hiç birşey gelmiyordu. Sinirlerim gün geçtikçe geriliyor ve göğsümü sıkıştırıyordu. Ara sıra kalbime giren sancılar nefesimi kesip beni bir anlığına öteki aleme götürüyordu sanki. İyi olmadığımı biliyordum ama durumumun bu kadar ağırlaşması beni iyice çıkmaza sokmuştu.
Hastaneye gitmem lazımdı fakat onca olayın üstüne aklıma bile gelmemişti. Şu olayları atlatır atlatmaz, ilk işim hastaneye gitmek olacaktı, hemde kimseye haber vermeden.
Kalbimin rahatsız olduğunu hiç kimse bilmiyordu çünkü.
Zeynep bile...
*
Etrafından sular akan viledayı kovaya atıp suyunu sıktıktan sonra yerleri silmeye başladım.
"Bak birde kitapları temizliyor, gören de yardımsever bir melek sanacak, haspam... Sanki ben ne olduğunu bilmiyorum, temizlik ayağına sana kendini sevdirmeye çalışıyor." Gözlerimi tekrar ve tekrar devirdim, yakında şaşı olacaktım. "Allah aşkına Sevda! İçim şişti artık. Hayır, nefretinin bir sebebi olsa neyse diyeceğim ama Zeynep sana birşey de yapmadı. Bu öfken niye?"
Sinirli bir soluk alıp saçlarını savurarak lavabonun olduğu tarafa yürüdü. Zeynep'e baktım. Herşeyden habersiz rafları siliyordu, gerçekten masum bir melek gibiydi. Sevda'nın neye bu kadar öfkelendiğini anlamıyordum.
Sabah dükkanı Zeynep ile birlikte açmış ve temizliğe koyulmuştuk. Yaklaşık yarım saat sonra Sevda gelmişti. Zeynep'i görür görmez gülen yüzü solmuş, burnundan solumaya başlamıştı. Oysa Zeynep hiç bir şey yapmamıştı, hatta onunla konuşmaya çalışmıştı ama Sevda hiç yüz vermemişti. Sevda garip bir kızdı ve ben onu yargılamıyordum ama Zeynep'in üzüldüğünü görebiliyordum. Yine de, her şeye rağmen yüzünden gülümsemesi eksik olmuyordu.
Bu kız sevilmez miydi?
Sevda çatık kaşlarıyla lavabodan çıkıp yanıma geldi. Zeynep'in gözleri bir an Sevda'ya değmiş sonra hemen geri çevrilmişti. Bakışları garipti ama ben bu bakışı tanıyordum, Sevda'nın sorununu öğrenmeyi planlıyordu ve bildiğim kadarıyla Zeynep, birşeyi aklına koydu mu yapardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
AYIN ALTINDAKİ GÜZELLİK
Roman pour AdolescentsGüneş ortalığı olanca hızıyla kavururken daldığım düşünceler sonu olamayan bir girdap gibi beni içine çekiyor, nefes almamı engelliyordu. Canımı yakan herşey sanki şu anı beklemiş gibi üstüme üstüme gelirken istediğim tek şey şu ruh halinden bir an...