4

63 4 4
                                    

Partiden bu yana birkaç hafta geçmişti ve balkonuma oturmuş dergiyi inceliyordum. İtiraf etmeliyim ki fotoğraflarım çok güzeldi. Kıyafetler ve takılar özenle seçilmişti.

Dergiyi sehpaya bırakıp çalan telefonumu açtım.

"Merhaba Soojin." Tanımadığım numara aramıştı.

"Kimsiniz?"

"Ah, numara kayıtlıdır diye düşünmüştüm. Kino ben, Hui'nin telefonunda arıyorum."

Hui'nin mi? Numaramın onda olmasına şaşırmıştım açıkcası. Kendim vermediğime göre muhtemelen çalışanların birinden almıştı.

"Selam Kino! Nasılsın?" Coşkulu ses tonumu kullanarak gülümsedim. Partiden sonra sadece tesadüfen bir kere dışarda karşılaşmıştık.

"Süperim. Diyorum ki acaba sen, ben ve Hui ile yemeğe mi çıksak?"

Ani soru karşında afallayıp birkaç saniye düşündüm. Kabul etmemek için sebebim yoktu. Kabul ettim.

Belki de Hui için kabul etmiştim.

Yeri ve zamanı bana mesaj attı. Hazırlanmak için odama gittim. Kot eteğimin üstüne uzun kollu badi giyip spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim.

Saç, makyaj derken zaman geçmişti bile.

Arabamla mekana giriş yaptım. İsmimi söyledikten sonra rezerve edilen masaya oturdum. Ya ben erken gelmiştim ya da bunlar geç kalmıştı.

Çok bekletmeden gelmişlerdi. Kino takım elbisesinin içinde telefonuna bakarak geliyordu. Hui ise günlük kıyafetlerini giymiş bana bakarak geliyordu. Bakmasa eminim daha iyi olurdum. Heyecanıma yenik düşmüştüm yine.

"Seni özledim Soojin." Ellerini sıktıktan sonra Kino'nun dediğine gülüp sandalyeye oturdum.

Hui'ye kaçamak bakışlar atmaktan kendimi alıkoyamıyordum. Fark etmemesi için sadece dua ediyordum. Menüden yemeklerimizi seçtikten sonra sohbet etmeye başlamıştık. Sıradan bir sohbetti. Hui arada dahil oluyordu. Yemeğini yavaş ve didikleyerek yiyordu. Elini bazen başına götürüp kaşlarını çatıyordu. Kafasını kurcalan bir şeyler var gibi gözüküyordu.

"Siz devam edin geliyorum hemen," diyerek çalan telefonuna cevap verip masadan kalktı.

"O'nun nesi var Kino?"

"Sorma, ailesi şirkette sorun çıkardı. Kafası takıldı sabahtan beri böyle." Ağzına küçük et parçası atıp "buraya zorla getirdim kafası dağılsın diye," dedi.

"Anladım." Yemeğimi bitirip arkama yaslandım. Merak etmiştim neler olduğunu. Burnumu sokmamam gerekiyordu.

Hui geri gelmişti fakat hiç konuşmamıştı.

Bu sefer de Kino'nun telefonu çalmıştı. Bir anda ciddileşerek yanımızda telefonu açtı.

"Tamam, tutun orada geliyorum." Bu güleryüzlü tatlı çocuk mafya değildi herhalde.

Yine bir anda gülerek "benim acil işim çıktı duyduğunuz üzere. İyi geceler dilerim." Daha bir şey diyemeden masadan kalkmıştı. Şok içinde arkasından bakıyordum.

"Merak etme büyük bir sorun değildir." Yüzüme bakmadan söylemişti. İçkisinden bir yudum daha alıp arkasına yaslandı.

Daha fazla kendimi tutamayıp kafamı yaklaştırdım. "İyi misin?"

Kafasını sağa sola salladı. İfadesiz bakıyordu.

"Yardım edebilir miyim?" Sadece gözlerimin içine baktı. Cevap bekliyordum. Bakışları birden değişti. Ağlayacak gibi görünüyordu. Aslında daha çok patlayacak gibiydi.

Bu durumda olsaydım yanımdakinin bana sarılmasını isterdim. Sarılmak bence insanı en çok rahatlan fiziksel hareketti. Bu yüzden sonucunu düşünmeden sandalyeden kalkıp yanındaki sandalyeye oturdum.

"Ne yapıyorsun?" Kollarımı hafifçe açıp, "izin veriyorum. Bana sarılıp rahatlayabilirsin. Şu an iyi değilsin ve desteğe ihtiyacın var. Neden iyi olmadığını bilmesem de sarılmak daha iyi yapar diye düşünüyorum. O halde, yanaş."

Sanırım şok olmuştu. Benden böyle bir şey beklemiyordu.

Gülmeye başladı. Komik olan ne acaba?

"Soojin gerçekten tatlısın." Sus. "Sarılmak durumları düzeltir mi? Hayır. O halde, gerek yok."

Hayal kırıklığı, utanç, sinir, üzüntü... Bu duyguları karışık yaşamıştım. Bu kadar sinir bozucu olmak zorunda değildi.

Beni bu hale düşürmesine inanamıyorum. Kollarımı geri çektim. "Sen bilirsin. Bu halinle delir o zaman." Çantamı alıp gitmek için ayaklandım. İyilik yapıyordum sadece. Böyle davranması cidden çok sinir bozucuydu.

İki adım attıktan sonra elimi tuttu. Erkekler bunu yapmak çok mu hoşunuza gidiyor anlamıyorum.

O'na dönüp yüzüne baktım. Yüz ifadesi yumuşamıştı.

"Özür dilerim. Lütfen biraz daha dur. Sadece biraz."

Hann *huijinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin