Şarkı: Emerson Leif, Golden Vessel - Hesitate
[ Bölüm Yedi: Zebani ]
Akif Akbulut, tabak altı gözlüklerinin altından bana bakmayı sürdürdükçe bir balığa benzemekteydi; normalde kısık olan yeşil gözleri, gözlük sayesinde kocaman olmuş, kırışık beyaz cildi ise buna uyum sağlarcasına ortaya koyu lekeler çıkarmıştı ve saçları, yıllar içerisinde neredeyse yok denecek kadar seyrekleşmişti.
Tüm bu saydıklarım, onun stresimi görmesine engel değildi. Kapıdan girerken kendimi tanıtmanın ölüm kalım meselesi olduğunu zannetmiştim, ancak yanılıyordum; asıl zorluk, içeri girdiğim andan itibaren başlamıştı.
Kafamdan sürekli bir şeyler söylemem gerektiğini haykırıyordum, fakat aklıma kelime namına hiçbir şey gelmiyordu. Daha önce varlığından haberdar bile olmadığım teyzemin o kadar da önemli olmadığına kendi kendimi ikna ediyor, daha şimdiden pes ediyordum.
Akif Akbulut o titrek sesiyle araya girdiğinde ben hayal dünyasında gezmekle meşguldüm. "Neden bu kadar stres oluyorsun?" diye sordu.
"Ben stresli değilim," diye yalan söyledim.
"Stresli olduğunu görebiliyorum," dedi takma dişlerini ortaya çıkaracak kadar gülümseyerek.
Cevap vermeyip gözlerimi kahverengi desenli halıya dikince, "Anlatacak mısın?" diye sordu.
Polisler, Belen Erberk'in -yani annemin kardeşinin- Akif Akbulut'un başarısız olduğu tek hastası olduğunu söylemişlerdi, bu demek oluyordu ki, bir tek o uyguladığı tedavilere karşı gelmiş, hayatına son vermişti. Bu nedenleri düşündükçe sorma hevesim de git gide azalıyordu, ona bunları hatırlatmak cesaret gerektiriyordu ve bende o cesaretin ilk harfi bile yoktu.
Yine de bu eve boşu boşuna gelmemiştim, cesaretsiz ve ürkek bile olsam bir yolunu bulup söylemek zorundaydım. Derin bir nefes alıp, ne zaman tasarladığımı bilmediğim cümlemi Akif Akbulut'a söyledim: "Buraya geldim, çünkü sizden öğrenmek istediğim şeyler var, tabii eğer sizin içinde bir sakıncası yoksa."
"Ne bilmek istediğine bağlı," dediğinde kafamdaki kelimeleri tekrar ölçüp tarttım.
"Hatırlarsanız yirmi yıl önce bir hastanız vardı, adı Belen Erberk'ti. Ağır depresyon hastasıydı," dedim, ardından hemen ekledim: "Belen Erberk benim teyzem oluyor ve onun hakkındakileri öğrenmek istiyorum."
Akif Akbulut beni dikkatle dinledikten sonra neyden bahsettiğimi anlamış olmalı ki, yüz hatları olabildiğince ciddileşti, kaşları gözlerinin hemen önüne düşerken, "Bu konu hakkında konuşmayacağım," dedi sert bir sesle.
Ani bir tepkiyle "Ama..." diyordum ki, sözümü keserek "Üzgünüm yardım edemem," dedi. Karışımdaki tekli kahverengi koltuktan kalkarak yavaş adımlarla tepeme dikildi.
Akif Akbulut'u kapıda gördüğüm ilk andan beri ne beklediğim hakkında bir fikrim yoktu, sonuçta gerçekten de yaşadıkları iyi denemeyecek kadar kötüydü ve üstelik adam seksen yaşının üstünde olmalıydı, yaşlılığın verdiği inatçılığı kalkan gibi taşıyor, bana karşı kullanmaktan geri durmuyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOKSAN | ✓
Mystery / ThrillerO, bir kraliçeydi; hayran kaldığım ancak asla ulaşamadığım. Güzeller güzeli, fakat acımasız olan, beni gidişiyle noksan bırakandı. Wattys 2016 "Çığır Açanlar" Kategorisi Kazananı 🍁 NOKSAN, serinin ilk hikâyesidir. İkinci hikâ...