6

45 3 6
                                    

Gözlerimi açtığımda karşıma çıkan güneşin doğumu olmuştu. Gözlerim acıyınca doğrulup gerindim. Hui arabada değildi. Gitmiş olamazdı herhalde.

Arabadan çıkıp kapıyı kapattım. Etrafıma bakıyordum ama görünmüyordu. Kaportanın önüne oturdum. Birkaç dakika sonra tepe yoldan buraya doğru yürüdüğünü fark ettim.

Gelip yanıma oturdu. "Neredeydin?" Esnerken elimi ağzıma götürdüm.

"Uyandığımda biraz sarsıldım. Kendime gelmem gerekiyordu yürüdüm biraz."

Kafama dank edince karşısına geçtim.

"Gerçekten özür dilerim. Uyuyakalmıştın, uyandırmayı çok denedim ama uyanmadın." Yalanımı belli etmemeye çalışırken bütün vücudum kasılmıştı.

"O yüzden arabayı buraya çektim." Gülümsedi. Gülümseye bak, lütfen gülme. "Kötü mü yapmışım?"

"İyi yapmışsın hatta süper yapmışsın." Bir yandan konuşurken diğer yandan gülmeye devam ediyordu.

Arabaya bindik.

"Neden gülüyorsun gözümde çapak mı var?" diye sordum sakince. Arabayı çalıştırıp yola çevirdim.

"Yok hayır. İçimden geliyor." Cevabına karşılık ben de gülüp önüme döndüm.

Biraz uzun süren sessiz yolculuğumuzun sonu gelmişti. Hui'yi evine bıraktıktan sonra kendi evime geldim. Bugün sadece dinlenmek istiyordum. Kafamı toplamak, sakinleşmek, huzur istiyordum.

Bir şeyler atıştırdıktan sonra sporumu yapıp duşa girdim. Saçlarımı kurutmadan topuz yaptım ve çalışma salonuma geçtim. Burada bir şeyler yazıp çiziyordum. Bazen kitap okuyordum veya işim için fikirler üretmeye çalışıyordum.

Şimdiye kadar sadece modellik yapmıştım ama beni pek memnun ettiğini söyleyemezdim. Kendim bir şeyler üretmek istiyordum. Kendi işimi kurmak istiyordum. Bunu yapmak çok zor olmasına rağmen hayal kurmaktan vazgeçmedim. Bana yardım edecek veya bu işle ilgilenen bir yakınım olmadığı için sadece hayallerimde kalıyordu işte.

İki sayfalık basit bir deneme yazdım. Sevdiğim şarkılardan dinleyip anne ve babamı aradım ve geceye kadar oyalandım.

Uyuyamıyordum. Düşünmek istemiyordum ama Hui'yi düşünüyordum. Düşünmek istemiyordum çünkü yaşananlar beni delirtmeye devam ediyordu. Aynı şeyleri yaşama korkusu...Herkes bilir bu hissi, değil mi?

Düşüncelerimle boğuşurken neredeyse uyuyordum ki kapı zili çaldı. Terliklerimi giyip kapıya yöneldim. Kino?

Şaşkın şaşkın bakarken kapıyı tamamen açtım.

"Kino ne işin var burda?"

"Biliyorum şaşırdın. Aslında gelme sebebim...Belki beni içeri alsan daha iyi konuşuruz. Ya da boşver ben gideyim." Cebindeki elini çıkartıp ensesine götürdü ve hafif gülümseyip arkasına döndü.

Gerçekten gidiyordu sanırım. Buraya boşuna gelmemişti herhalde.

"Bekle," diye seslendim arkasından. Dönüp bana baktı. Surat ifadesi garip görünüyordu.

İçeri girmesini işaret ettim. Biraz duraksadıktan sonra girdi. Önüne terlik atıp kapıyı kapattım.

Salona geçip tekli koltuğa oturdum.

"Bu saatte geldiğine göre sebebin var herhalde." Ayağa kalktım. "Ne içersin? Çok güzel çaylarım var."

"Fark etmez."

İki kupa portakallı zencefilli çay hazırlayıp kaynayan suyu döktüm. İçeri girip kupanın birini önüne koydum.

"Soojin..."

Sözünü kestim. "Boşver boşver söyleme. Konuşalım. Herhalde konuşmaya gelmiştin zaten. Hm?" Söylemekte zorlanıyormuş gibi durduğu için kendisini kurtarmaya karar verdim.

"Evet, tabii öyle." Çaydan bir yudum aldı. "Acıymış."

"Evet boğazı yakar. Ama çok iyi geliyor."

Buraya gelmesi işime gelmişti. Uyuyacaktım ama uyumak istemiyordum zaten. En azından yanımda konuşacak biri vardı.

"Soojin, aslında sana bir şey anlatmak istiyorum." Merakla devam etmesini bekledim.

"Ben bir kızla tanıştım." Gülümsedim. "Ne güzel. Kim o şanslı?"

"Bak lütfen benimle arkadaşlığını bozma. Daha yeni tanıştık ama olsun, bozma biz iyi arkadaşız." Sadece birisiyle tanışmıştı, söylemekte bu kadar zor olacak ne vardı ki?

"Miyeon. Cho Miyeon." Yok artık.

"Anladım. Ama neden söylerken bu kadar gerildin onu anlamadım." Üvey kardeşimle tanışmış olması normaldi herhalde.

"Hakkında çok kötü şeyler söyledi. Seninle arkadaş olduğumu söyleyince beni terketti." Kahkaha atıp kupasını tekrar eline aldı. Sinirlenmişe benziyordu.

"Kino. Şaşırmadım." Şaşırmadığıma şaşırarak soğuyan çayından büyük bir yudum aldı.

"O benim üvey kardeşim. Doğduktan bir yıl sonra babası vefat etmiş ve annesi babamla evlenmiş. O sırada annem babamdan gizli beni doğurmuş. Yani annemin bana hamile olduğundan babamın haberi yokmuş çünkü ayrılmışlar ve annem sinirinden dolayı söylememiş. Tam bir saçmalık. Ben doğduktan sonra annem babamın evlendiği haberini alıp çılgına dönmüş ve beni babama bırakıp kayıplara karışmış." Derin bir nefes alıp devam ettim. "Kayıplara dediğime bakma bir arkadaşındankalmış başka bir şehirde. Ben üvey annem olduğunu ergenlik zamanlarımda öğrendim. Biraz ağır geldi ama çok kötü olmamıştım. Sonuçta annem beni bırakmış ama üvey annem olan kişi çok iyi bakmıştı. O yüzden iyiydim."

Biraz duraksadım. Neden bunu Kino'ya birden anlattığımı sorguladım. Bu kadar mı yalnızdım?

"Özür dilerim kendimi durduramadım. Boşver sen, benlik bir sıkıntı yok eğer sorun buysa. Ne dediği umrumda değil. Kendi bok gibi hayatına baksın."

"Ben, ne diyeceğimi bilemedim. Ayrıca özür dileme. Anlatmak istiyorsan devamını da anlat." Arkadaşça bakıyordu. Sanırım bu samimiyeti en son ne zaman gördüğümü hatırlamıyorum.

"Belki bir gün anlatırım. Çok uykum var." Gözlerim kapanıyordu.

Çayın etkisiyle uykuya dalmak üzereydim. Güvende değildim uyumamalıydım. Kendimi zorla ayıltıp ayağa kalktım.

Kupaları alıp mutfağa gittim. Çıktığımda Kino dış kapının önünde duruyordu.

"İyi geceler Soojin. İyi uyu. Bir gün bir şeyler içelim dışarıda." Gülümsedim ve kafamı sallayıp kapıyı açtım.

"İyi geceler."

Geç olmuştu. Dün geceki araba uykusundan güzel olmasada uyudum.

Hann *huijinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin