ODA
Bir zamanlar eski bir evde yaşayan büyücü, geleceği görebilmesini sağlayan iksirler yaparmış. Köylüler büyücünün evine gidip, iksirlerini onlarla paylaşmasını istemiş. “Biz de geleceği görmek istiyoruz,” demişler. Ama büyücü onları reddetmiş.
Köylüler sinirlenmiş ve büyücünün evini yakmışlar. Ama büyücü bunun olacağını biliyormuş. Çoktan iksir odasını büyülemiş. Böylece ev yanmış fakat odaya bir şey olmamış. Köylüler çıkmasını beklemiş, ama büyücü odadan hiç çıkmamış.
-1. Bölüm –
Katherina, sınırlarını zorlamaya kararlıydı. Bugün o eve gidecekti. Tuhaf büyücünün evine. Yıllardır oraya gitmeye korkuyordu fakat bu onun son şansıydı. Eğer gitmezse uzun bir süre boyunca aklındaki sorular onu yemeye, içten içe onu öldürmeye devam edecekti. Hızlı adımlarla yürürken kendinden emindi. Tatile çıkmadan önce bu sırrı çözmeliydi. 1 hafta daha dayanmak istemiyordu Kath. Deliriyor olmalıydı. Büyücünün evi Katherina’nın görüş alanına girdiğinde, Kath hızlandı. Bir yandan da düşünüyordu. Bunu yapmalı mıydı? Hiçbir köylünün cesaret edemediği şeyi yapacaktı. Evin önünde durdu. Büyücünün evi neden eskiydi? O bir büyücüydü sonuçta. Kath bir karınca görse, evini yenileyebilecek güçte olduğunu düşündü büyücünün. Bir puf yapıp evini herkesinkinden güzel yapabilirdi herhalde. Evin bir çiti bile yoktu, sınırları belli değildi. Kath niye bu adama bu kadar taktığını merak etti. Hiçbir anlamı yoktu. Ama onu içten içe seviyordu. Ne kadar garip olursa olsun, hep ona yakın olmaya çalışmıştı. Köylülerin, ailesinin o garip köylüyü sevmemeleri için birçok neden vardı.Bir, onun yalan söylediğini düşünüyorlardı. İki, her cumartesi ormana gidip, elinde bir kağıtla geri dönerdi. Kimse onu anlayamıyordu. Ama Katherina hissediyordu. Birisi acı çekse hemen kendini kötü hisseder, o acının iki katını yaşardı. Büyücüde de böyleydi bu. Köylüler Katherina’nın da artık onun gibi biri olduğunu düşünüyorlardı. İşaretlenmiş.
İşaretlenmişlerin sırtında derin, cumartesi geceleri belirginleşen bir çizik olurdu. Ve cumartesileri ormana giderlerdi. Köylüler, ormandan korkarlardı. Özellikle cumartesileri.
Kath, evin kapısına doğru giden taş yola sağ ayağını attığı sırada, birisi ona seslendi. “Kath, kaç kere dedim sana?” Bu annesiydi. Bayan Guynes, çok sabırsız bir ev kadınıydı. Kath, içinden bir lanet okuduktan sonra sağ ayağını taşlı yoldan çekti ve annesinin yanına gitti. “Ben sana ne kadar söyledim peki, o adam tehlikeli değil diye?” diye karşı koydu Kath annesine. Bazen özgürce hayatını yaşamak istiyordu, o 18 yaşında bir genç kızdı. Yasalara göre yetişkindi fakat hala ailesinin yanında, bir çocukmuş gibi yaşıyordu. “Beni tersleme Katy, bir daha seni o evin yakınlarında görürsem,” “Görürsen ne?” Bayan Guynes, cevap vermemeyi seçti ve sabır diledi. Aynı şekilde Kath de öyle. “Odana çık ve ilk defa benim için iyi bir şey yap. O savaş alanın içinden bavulunu hazırla, hemen.” “Emredersin.” Kath annesinin bu sözlerine dayanamıyordu. “Benim sinirlerimi bozma Katy,” annesi sabırsız olduğu kadar çabuk sinirlenen birisiydi. Babası bu kadını nasıl sevmişti, diye düşündü Kath.
Katherina odasına çıkıp bavulunu yarım yamalak hazırladıktan sonra, büyücünün bir cumartesi ormandan gelirken kucağında sıkışmış olan parşömen parçalarının içinden birini düşürdüğü o parça geldi aklına. Hemen kitaplığından “Tılsımlar” kitabını çıkardı ve ‘Güneş Tılsımı’ konulu bölümü açtı. Parçayı eline aldıktan sonra kitabı kapatıp yerine koydu. Parçanın üzerinde ‘ız güneşi’ yazıyordu. Ama gariplik şuydu, -ız ve –i ekleri mürekkeple yazılmış, güneş kelimesi ise koyu kırmızıyla yazılmıştı. Kan Kırmızısı.
************
“Hoşgeldiniz, valizlerinizi taşıyabilir miyim hanımefendi?” dedi genç personel. Kath kısaca teşekkür ettikten sonra valizini personele uzattı. Tam o anda Kath’in aklına valizindeki dosyalar geldi. Hemen valizini kendisine doğru çekti ve, “Sanırım kendim taşıyacağım.” Hızlı adımlarla ailesinin peşinden gitti, başka bir personel onları bir yandan dairelerine götürüyor, bir yandan da plajlarını övüyordu. Birşeyler geveliyordu fakat Kath personeli dinlemektense kulaklığını takıp müzik dinlemeyi yeğledi.
Bir süre daha yürüyüp yemyeşil peyzajları geçtikten sonra sonunda otele varabildiler. Kath buranın köylerinden bile daha büyük olabileceğini düşündü. Annesi Kristina pür dikkatle personeli dinliyor, her cümlesinden sonra kafasını olumlu anlamda sallıyordu. Tuhaf ve sinir bozucuydu. Erkek kardeşi Nicolas ise elindeki tahta arabanın kırmızı tekerleklerini küçücük parmaklarıyla döndürmeye çalışıyordu, parmağıyla ittirdikçe dönüyor ittirdikçe dönüyordu. Bu bile onu mutlu ediyordu. Gülümsemesinden belliydi.
Kath daireye girdiğinde lüksün kokusunu aldı. Menekşe aromalı bir oda parfümüydü. Saman ve inek dışkısı kokmadığı için kendini garip hissetti. Böyle modern ve zengin işlerine alışık değildi. Annesi ufak çaplı bir çığlık attığında herkes telaş içinde Bayan Guynes’in yanına koştu. Kath onu hiç sevmiyor değildi, sonuçta annesiydi. Kadın ağzı bir karış açık pencereden dışarıya bakıyordu. Kocaman sırıtıyor, kendine engel olamıyordu. “Şuna bakın,” dedi. Nicolas hemen annesinin yanına gitti. Minik kollarını annesinin bacağına dolamış pencereden bakıyordu ama annesinin yanı sıra mimiklerinde hiçbir değişim olmamıştı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ODA
RandomBir zamanlar eski bir evde yaşayan büyücü, geleceği görebilmesini sağlayan iksirler yaparmış. Köylüler büyücünün evine gidip, iksirlerini onlarla paylaşmasını istemiş. “Biz de geleceği görmek istiyoruz,” demişler. Ama büyücü onları reddetmiş. Köylü...