Bu ses de neydi böyle!? Sinirli bir şekilde başımı kaldırmamla birlikte alarmla göz göze gelmem bir oldu. İçimden bir küfür savurdum. Elimle üstüne dokunup susmasını bekledim ama hiçbir değişiklik yoktu. Şansımı bir daha denemeye karar verdim ve bir daha bastım. Yok! Yine susmuyordu. Zaten fazla bile sabretmiştim. Aferin bana. Hızlıca kalktım ve alarmı sinirle duvara fırlattım. Paramparça olmuştu, benim gibi. Elimi havada sallayarak düşüncelerimden kurtulmaya çalıştım. Tam geri yatağıma dönecekken kapının açılmasıyla ufak bir çığlık attım. İçeri giren kadın verdiğim tepkiden korkup elindeki tepsiyi yere düşürmüştü. İçimden ona gülerken bir yandan da üzülmüştüm açıkçası ama yüzümde yine o nötr ifade vardı. Bazen içimdeki duyguların da yüzümdeki ifade gibi olmasını istiyordum. Hiçbir şey hissetmemek... Bir insanı insan yapan o özelliğin olmaması... Ruhsuz, duygusuz, nötr, hissiz, karaktersiz... Bazen saçma gelen bu düşünce bazen de canımı bile verebilecek derecede istediğim bir şeye dönüşüyordu.
Kadın hemen özür dilemeye başlayınca susmasın için elimi kaldırdım. Gerek yoktu.Odadan çıkarken "Bir dahaki sefere kapıyı çalarsın diye umuyorum!" diye arkamdan bağırdım. Sesim sert çıkmıştı. Alışmıştım.
Giyinme odama girip kapıyı ardımdan kapattığımda yine kendi kendimle baş başa kalmıştım. Bu bana huzur verir sanmıştım. Sessizlik, düşüncelerimi toparlamama yardımcı olur sanmıştım... Yine yanıldım. Sessizliğin beni yavaş yavaş boğduğunu hissediyordum. Düşünceler insafsızca beynime hücum ediyordu. Ölüyordum, Ruhum ölüyordu, her geçen gün biraz daha fazla. Dönüştüğüm şeyi tanımlayamıyordum! Dağılıyordum, dayanamıyordum, olmuyordu, yapamıyordum... Lanet olsun! Unutamıyordum!
Her an tok bir kurşun sesi duyulacak o tanıdık, keskin barut kokusu odayı dolduracak, ilk cinayetimi işleyecek... En önemlisi annem yeniden ve yeniden kaybederim diye çok korkuyordum. İmkansızdı biliyorum ama elimde değildi. Kabullenemiyordum. Yokluğu hala büyük, kocaman, aptalca bir şaka gibi geliyordu. Boşluk... Bu his çok tanıdıktı. Ne yapacağını bilmeyen küçük bir kız için fazla tanıdık! Hayatın ona bahşettiği şeylerin intikamı için çok tanıdık... Neden ölen ben değildim.
Yaşamak...
Bu da neydi!? Benim için anlamı neydi bunun? Yoktu, koca bir sıfır. Yaşama sebebim olmadan neden hala hayattaydım!? Canım daha da yansın diye mi? Sevdiklerimin tek tek öldüğünü izlemek için mi?! Bu lanet olası karanlığın beni nasıl yavaşça ve sinsice içine çektiğini ve buna nasıl engel olamadığımı izlemem için mi?
Kendimi sakinleştirmek istercesine elimi yavaşça boynuma götürdüm. Boynumdaki kolyeyi dikkatlice avucuma aldım. Sanki dikkat etmezsem onu da herkes gibi kaybedebilirmişim gibi geliyordu. Annemin kolyesiydi. Küçük sade bir şeydi ama benim için dünyalara bedeldi. İçinde doğduğum gün annemin kucağında çekilmiş fotoğrafım vardı. Ve yanında da kolyeye kazınmış küçük bir yazı yazıyordu. Latinceydi. Asla neden bu dili tercih ettiğini bilemedim. Ama ne yazdığını biliyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melekler Ağlamaz
Teen Fiction"Hey" dedi. Yüzümü avuçlarının içine alarak"Melekler ağlamaz, unutun mu?" konuşurken bir yandan da gözyaşlarımı siliyordu " Ve sen benim küçük meleğim, sen asla ağlamayacaksın..." başımı kaldırıp ona baktığımda yüzündeki buruk tebessümü gördüm. Başı...