***
Sabah, ekmek almak için çıktığım uzun bakkal yolculuğunu sonlandırmak üzereydim. Sokağa girmeme çok az kalmıştı ve ben bitik bir halde yürüyordum. Bunu da dün, annemin gelecek misafirleri için yaptığımız dip köşe temizliğe borçluydum. Mübarek kadın, gece yarısına kadar evin fayanslarını bal dök yala kıvamına getirmişti.
Tabii bende bundan nasibimi almıştım. Bir de sabah, her şeyin üstüne beni ekmek almaya göndermişti. Sanki temizliği bir tek kendisi yapmıştı. Bende bulaşıkları yıkamıştım, hatta kapıları bile silmiştim. Genç bir kızın üstüne de bu kadar gidilmez ki canım.
Sonunda her köşe taşına aşık olduğum güzel mahallemin, güzel sokağına girdiğimde içimi kaplayan huzur bana iş yapmaktan ağrıyan vücudumu bile unutturmuştu. Mahallemi seviyordum vesselam.
Yan tarafta sokağın en büyük bahçesine sahip olan Suat Abi; sahibi olduğu kıraathaneyi açmak için rengini hâlâ bilmediğim arabasına binmiş, yola çıkmıştı. Ve Çatık kaşlı Hayriye'nin torunu Buse sabahın bir "nurunda", büyük ihtimalle kahvaltı bile yapmadan dışarı çıkmış, kendi kendine seksek oynuyordu.
Oldukça tatlı ve sıcak kanlı bir kızdı ve bu kız şaşırtıcı bir şekilde Hayriye'nin torunuydu.
İşin garibi, Çatık kaşlı Hayriye'nin torunu Buse; tatlı ve minnoş bir kızcağız iken, Tontiş Keriman'ın torunu Samet; tüm mahalleyi bezdirmiş, evlat olsa sevilmez diyebileceğim bir çocuktu.
Hayat gerçekten garipti.
Kapıyı çalıp açılmasını beklerken zamandan tasarruf etmek maksatlı ayakkabılarımı çıkarıp üstüne bastım. Annem kapıyı açtığında ekmeği ona uzatıp hızla içeri geçtim. Donmuştum yahu.
"Alt tarafı bir ekmek alacaksın! Yarım saat geçmiş, yarım saat." Anneme trip attığımdan dolayı söylenmelerine karşılık vermeyip mutfağa geçtim. Her şey hazırdı ama henüz masaya konmamıştı. Bir de geç kaldın diyor, yahu daha kahvaltı bile tam hazır değil.
Annem mutfağa girdiğinde hiç yüzüne bakmadan elime aldığım tabakları masaya dizdim. Kendisine dünden beri tavır almıştım. Beni kandırmıştı ve üstüne üstlük istemedigim halde, zorunlu bir temizlik yaptırmıştı.
Narin ellerim hep çatlamıştı. Zalim kadın.
"Allah aşkına Büşra, daha ne kadar devam edecek bu?" Cevap vermeyip elimdeki sıcak çaydanlığı da masaya koymak için yanından geçecektim ki kapının pervazına kollarıyla barikat kurdu. Ama bende çareler tükenir miydi? Tabiki de hayır. Sanki çaydanlığı üstüne dökecekmiş gibi kısık bir çığlık attığımda telaşla geriye gitti. Gülümsememi engellemek için ısırdığım yanağımla birlikte masaya geçtim. Arkamdan söylendiğini duyabiliyordum.
"Yahu, bu kız beni bile geçmiş."
Arkamı dönüp nenemi çağırmak için odasına gittiğimde sırıtıyordum. Böyle pişman ederler işte adamı. Bir daha da benim arkamdan iş çevirmez inşallah. Kapıyı çalıp bir süre bekledikten sonra hafifçe araladım. Benim güzelliğim, namaza durmuştu. Sanırım kuşluk kılıyordu. İçeriye girip yatağın üstüne oturdum. Selam verdikten sonra tespihini çekmeye başladı. Sonunda namazını bitirdiğinde eğilmesine fırsat vermeden yerden seccadesini alıp katlamaya başladım.
"Hayrola kızım, başına testi mi düştü?"
Gözlerimi devirip tekrar yatağa oturdum. "Hayır nene, artık gerçekleri gördüm. Bundan sonra benim bu evdeki sırdaşım sensin. Sen nereye, ben oraya." Gülümsedikten sonra bozulmuş keten yazmasını çıkarıp tekrar başına doladı. "Yine mi kavga ettiniz Şükran'la?" Gözlerimi kısıp yerimde doğruldum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜŞRA
Umorismo🍁Yarın öleceğimizi bilsek tüm kırgınlıklarımızı unuturuz. Ama biz sonsuza kadar yaşayacakmış gibi kırıcı ve gururluyuz.🍁 🍁🍁🍁 Not; Biraz texting içerir. Mizah kategorisinde yayınlanmıştır.