Bölüm 93 : Terrence

313 38 5
                                    

Her şeyi kontrol etmek için bize verdiği adrese girmeden önce oraya yakın olan yüksek bir binanın çatısına çıkarak, yazdığı yere baktık. Bir çöp hurdalığı mıdır işte, ne deniyorsa, oranın adresini vermişti. Kimseyi göremiyorduk başta. Tom'a baktım "Yediyi elli sekiz geçiyor." dedi. İki dakika vardı.

Ne olur ne olmaz beş dakika bekleyecektik. Ama gerek kalmadı. Daha dürbünü gözüme dayayıp hurdalığa baktığımda, hurdalığın tam ortasında yürüyen uzun saçlı bir çocuk gördüm. Çocuk derken genç sayılırdı. Bizim yaşlarımızda, Elliot'ın da dediği gibi birkaç yaş büyük de olabilirdi işte.

"Yalnız, arabasız, gidelim." dedim Tom'a bakarak.

Böylece binadan inip hurdalığa girdik. Yanıma önlem olarak silahımı almıştım. Ancak şuana dek hiç şarjörümü değiştirmemiştim. Kaç mermim kalmıştı? Bunu bilmemek kötüydü ama tam o an çıkartıp saymak pek de hoş karşılanmazdı tabi.

Çocuk duruşunu düzelterek bize baktı. "Terrence'tı, değil mi?" diye sordum. Başını sallayarak onayladı. "Anlat o zaman dinliyoruz."

"Birkaç gün önce yine her zamanki toplantılardan yapıyorduk." diyerek hikayesine girişini yaptı. "Ondan bundan konuşuyorduk. Bölge tartışmasını yapıyorduk. Patron birine kuzeyden sen sorumlusun, diğerine de güneyden sen sorumlusun tarzı şeyler diyordu. O an merak ettim, kuzey nerede güney nerede diye. Sonra telefonumda pusula uygulaması olduğu aklıma geldi. Onu çalıştırdım. Tam da yanımdaki vazoyu işaret ediyordu. Kuzey o taraf diye ikna olmuştum kendimce. Ama sonrasında ayağa kalkıp odada dolaştıktan sonra pusulanın neredeyse direkt olarak, nereye gidersem gideyim vazoyu işaret ettiğine şahit oldum. Bu ne olabilir sizce?"

"Ses kayıt cihazı." diye cevapladım.

"Aynen öyle." diyerek onayladı.

Bir süre için ikimiz de birbirimize bakarak gözlerimizle birbirimize "Sen konuşmaya devam et" diyorduk, ama çocuğun konuşmaya devam edeceği yoktu. "Ee, ne oldu da bunu patrona söylemedin?" diye sordum.

Gözlerini devirerek iç geçirdi. Bunun altında da bir hikaye yattığı belliydi. Ama ifadesinden "Uzun hikaye, boş ver." dediğini anlayabiliyorum. Yine de özet olarak geçmeyi tercih etti.

"Bu çeteye 2 sene önce girdim." dedi. "Ondan önce merakımdan ve arkadaş kurbanı olmamdan dolayı uyuşturucu denemiştim. Bu ortama alışmıştım. Aile olarak da geçim sıkıntımız vardı ve... Bir gün eroin almak için annemden para çalmıştım. Satıcı adam benim tedirgin durumumu görünce bana iş teklifi önerdi. Dedi ki 'benim gibi satıcılık yaparsan, bu işte iyi para var.' Hem -burun hakkı- dedikleri bir şey varmış, sattığın malın yüzde beşini kullanabiliyormuşsun falan. Bu önemli değiş işte neyse, hem uyuşturucumu karşılayabilmek hem de geçimimize katkı sağlamak için kabul ettim işi. Uyuşturucu kullanmam 6 ay daha sürdü. Sonrasında neredeyse aşırı doz ölmeme sebep olacaktı. Zor oldu, sinir krizlerine girdim falan ama yine de bırakabildim."

Özet geçti mi demiştim? Ah... Yanlış hatırlıyormuşum. Terrence konuşmaya bayılırdı. Evet, onun özet geçme şekli bu. Her neyse işte.

"Neyse, asıl olaya geliyorum." dedi. "Tamam dedikleri gibi parası falan iyi. Ancak bu iki yıl içinde dünyanın en pis köşelerini gördüm. İnanabiliyor musun, sırf hapis ve ele verme durumu olmasın diye çocuklara uyuşturucu sattırıyorlar?!"

"Buna inanmamız o kadar da zor değil, patronunun öldürmesi için Marty'yi eğittiği kişiler biziz." diye kestim hikayesini.

"Ha şu Marty, evet hatırlıyorum. Ona ne oldu, en son kaybolmuştu?" diye sordu.

"O güvende, başka bir yerde." dedim sert bir ifadeyle. Bir an için casusluk yapıyor hissi uyandırmıştı. Marty'yi sorması ve zayıf yönlerimize saldırması...

"Marty'yi sizi öldürmesi için manipüle etmesi benim sabrımın son noktasıydı zaten." dedi içindeki sinire hakim olmaya çalışarak. "Bir kardeşinin olması nasıl bir his bilmiyorum ama... Bunlar henüz çocuklar! Tanrı aşkına, dayanamıyorum artık."

Yalnızca başımı sallayarak söylediklerini anladığımı belirttim.

"Dinleme cihazını bulduğumda fırsatımı bulduğumu anlamıştım." dedi. "Birileri bu şebekeyi çökertmek istiyordu. Bunun siz olabileceğini tahmin etmiştim. Ama merak etmeyin, eğer onlardan biri bulursa Pi Tarikatı'nın yaptığını düşünecek."

"Ha bu arada evet, o da bizim oyunumuzdu." dedi Tom. "Kartellerle Pi'leri birbirine düşürerek olabildiğince can kaybı yaşatmak. Sence gerçekten de yutmuşlar mıdır?"

"Pi'leri bilmem ama bizim patron epey bir sinirlendi." diye cevapladı. "Yine de onu tanıyorsam, adam korkağın teki. Sinirlenip bir Scarface'e dönüşmez yani. Ama adamlarına cesaret vermeye gelince... Bize o cesareti verip kendi kaçacak zaten. Tam da böyle biri o."

"O zaman patronun özellikle halledilmesi gerekiyor, öyle mi?" diye sordum.

"Ya öyle, ya da gittikten sonra geri dönmesini bekleriz." dedi kendinden emin bir şekilde. "Eğer döndüğünde şebekesi gitmiş olursa, gitmiş derken ölmek anlamında, adam ne yapabilir ki? Kaçtığı yere geri döner en fazla."

"Sana güvenebileceğimizi nereden anlayacağız?" diye sordum. "Ya onlara casusluk yapıyorsan, bize güvenini nasıl kanıtlayacaksın?"

"İşte yine başlıyoruz." dedi bıkkın bir ifadeyle. "Dostum bak, ben kimseye bir şey kanıtlamakla uğraşamam. Tamam mı? Eğer iş birliği yapmak istiyorsan ben varım, ama illa sadakatimi kanıtlamam gerekiyorsa o zaman yollarımız ayrılır çünkü sadakati kanıtlamak diye bir şey yok. Sadece iç güdülerini dinle ve güveneceğin kişileri seç. Şimdi kararınızı verin, birlikte miyiz değil miyiz?"

Tom kulağıma eğilerek "Eğer bir casus olsaydı, bizi burada öldürürdü." dedi. "Bir yere keskin nişancı veya o tarz bir şey koyarlardı. Bir şekilde yaparlardı. Sonuçta avıyla oynayan insanlar değil ki bunlar."

Düşündüm. Dediklerinde haklıydı. Marty'nin nerede olduğunu öğrenip ne yapacaklardı ki zaten? Ya da Olivia? Bizi halletseler, Marty ile Olivia birleşip şebekeye karşı mı savaşacaktı?

"Pekala, birlikteyiz." dedim başımı sallayarak.

Rahatlamıştı sonunda. Ardından aklına bir şey gelmiş gibi duraksadı ve birden somurttu. "Yalnız bir sorunumuz var." dedi. "Şu yaşanacak olan çatışmada... Çocuklar da olacak. Marty'nin yaşındaki çocuklar. Ellerinde silah, çatışmaya girecekler. Buna izin veremeyiz değil mi?"

"Lanet olsun!" diye bağırıp yanımdaki hurda olmuş arabanın tekerleğine tekme attım. "Hep atladığımız bir ayrıntı oluyor zaten."

"Çatışma yarın akşam gerçekleşiyor millet." dedi. "O çocukları oradan çıkartmanın bir yolunu bulmalıyız. Hem de hemen."

Hayalperest (Dreamer) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin