İhanet

246 26 2
                                    

Kaybetmeyi göze alıyorsan içinde bir parça iyilik kalmış demektir.
*****
Kaybetme korkusu uyuşturucu misali kana karıştığı an insanoğlu ne yapacağını bilemez hale gelirdi. Yaşar Albay soğuk betonda hareketsiz yatan kızını kollarının arasına aldı.

"Kızım." Sesi gökyüzünü parçalamak ister gibi yüksek volde çıkmıştı. Aysima Hanım şoka girmiş gibiydi. Kocasının kollarının arasındaki kızına korkuyla bakıyordu.

"Sen her zaman kendini düşünürdün zaten. O kadar bencil birisin ki öz oğluna bile babası olduğunu söylemek varken onu aptal yerine koydun." Genç kadın bunca zaman bildiği sırrı gün yüzüne çıkarırken babası ve arkasında duran ağabeyi şaşkındırlar.

"Sen bunu nereden biliyorsun?" Yaşlı adam, kızının acıyla harmanlanmış gökyüzü misali gözlerinin içine şaşkınlıkla baktı.

"Eksik soru tamamı şöyle olacaktı sen bunu ne zamandan beri nasıl öğrendin?" Ferda, babasının gözlerinin içine meydan okurcasına baktı.

"Ne diyorsun kızım?" Babasının gözlerindeki endişeyi fark eden Ferda içten içe şaşırıyordu.

"Beni bir mal gibi satmadan önce öğrendim. Kimden öğrendim biliyor musun, senden öğrendim. Haydar amcama, ağabeyimden bahsediyordun. Zaten ağabeyim gibi sevdiğim adamın, ağabeyim olduğunu öğrenince o kadar sevindim ki kelimelerim kifayetsiz kalırdı." Ferda arkasında duran adamdan habersiz gerçeği dile getirirken, Nihat duyduklarına inanmakta zorluk çekiyordu.

"Nihat'ın, senin öz oğlun olduğunu, annesini öldürdüğünü, kimse anlamasın diye intihar süsü verdiğini her şeyi biliyorum Kenan Güner."

Ölmek mi, acı verir yoksa yaşamak mı, birine haddinden fazla güvenmek mi, yoksa sırtına saplanan hançer mi nefesini keserdi? Nihat ne diyeceğini bilemez hâle gelmişti. Duyduklarından sonra kulakları çınlamaya başladı.

"Bu doğru olamaz." Ferda duyduğu sesle hızla arkasını döndü, Kenan Bey, oğlunun tükenmiş halini görünce nefessiz kaldığını hissetti. Kızından sonra, oğlu da sırtını dönerse nefes alamazdı.

Ameliyat hız kesmeden devam ederken Gökhan Yüzbaşı yaşamak için mücadale ediyordu.
Hüseyin Bey dipsiz bir kuyunun içinde nefesinin gittikçe tükendiğini hissediyordu. Bir taraftan otuz senedir aynı yastığa başını koyduğu karısı, diğer taraftan oğlu yaşamak için savaşıyordu.

Nur Hanım göğsüne saplanan ağrı ile derin nefes alıp vermeye başladı. Komodinin üzerinden telefonunu alıp kızını aradı. Sesini duymadan rahatlamayacaktı.
Fulya duyduğu haberden sonra dünya ile bağlantısı kopartmış gibiydi.

"Fulya, annen arıyor." Ceylan'ın sesini duyunca başını yukarıya kaldırdı. Arkadaşının gözlerinin içine baktı. Titreyen eli ile telefonunu aldı.

"Anne." Sesi öyle bir tonda çıkmıştı ki telefonunun diğer ucundaki annesi kötü bir şey olduğunu anlamıştı.

"Kızım sesin neden kötü geliyor?" Fulya ameliyathanenin kapalı kapısına baktı. Dur durak bilmeyen gözyaşları yuvalarını hızla terk etmeye başlamıştı.

"Anne, Gökhan ağabeyim ameliyathanede. Anne, Hasan ağabeyim gibi beni bırakıp gitmez değil mi, anne bir şey yap Gökhan ağabeyim de gitmesin." Genç kızın sesi çaresizlikle harmanlanmıştı. Nur Hanım duyduklarından sonra bilmediği oğlu için gözyaşı akıtmaya başladı. Elindeki telefon yere düştü. Oğlu için dua etmeye başladı.

"Siz ne dediğinizin farkında mısınız?" Yaşlı adam, kadının kehribar gözlerinin içine öfkeyle bakıyordu. Karşısındaki kadın yıllar önce doğumda öldüğünü zannettiğiniz oğlunuz yaşıyor diyordu.

Vatan SağolsunHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin