*42*

2.3K 159 73
                                    

"Hiçbir şey yok, çıldıracağım!"

Luke, sinirini kapağını sertçe kapatarak çıkardığı kitabı masanın ortasındaki incelenmiş ve işe yaramayan diğer kitaplardan oluşturduğumuz büyük yığının üstüne gelişigüzel fırlatıp zaman kaybetmeden git gide boşalan raftan bir kitap daha aldı.

Çabalarımızın yersiz olduğunu bildiğim için ben kendi işimi mola veriyorum bahanesi ile birkaç dakika önce bırakmış, oturmuş boş yere cebelleşen Luke'u izliyor ve şu ana kadar ögrendigim gerekli gereksiz bilgileri tekrar gözden geçiriyordum.

Oflayarak oturduğum rahatsız sandalyede olabildiği kadar gerinip içinde bulunduğum havasız, tozlu, dağınık ve nispeten karanlık odayı bir kere daha süzdüm ve tahmini olarak kaç saatimizi burada geçirdiğimizi tahmin etmek için ayaklanıp cam kenarına gittim.

Temsilcileri kulübelerine gönderdiğim zaman güneş daha zirveye bile ulaşmamıştı ve saat en geç on bir falan olmalıydı. Fakat şimdi gökyüzüne bakınca güneşin batmasına maksimum iki veya üç saat olduğunu görebiliyordum.

Tüm günü Büyük Ev'den getirdiğimiz kitapları inceleyip Hypnos ve melezleri ile ilgili bilgi arayarak geçirmiştik ama kendisi pek "popüler" ve kesinlikle ilgi alanımız olmadığı için işimize yarayacak, zaten bilmediğimiz bir şeyler bulamamıştık.

Bu da ne yazık ki ortam son derece gerginken çok iyi değerlendirmem gereken altın değerindeki saatleri resmen çöpe attığım anlamına geliyordu. Olaya bu yönden bakmak kendime işkence etmekten farksızdı ama bardağın dolu tarafını da bulamıyordum.

"Sofi, buna bakmak isteyebilirsin."

Cam kenarından ayrılıp hemen önündeki kitaba kaşları çatık bir şekilde bakan Luke'un yanına gittim. En yakındaki sandalyeyi çekip oturdum ve parmağıyla gösterdiği tek cümlelik yeri sesli bir şekilde okumaya başladım.

"Genel olarak Tanrıların melezleri ile ilgili kesin bir bilgi verilemese de Hypnos melezlerinin büyük çoğunluğunu ikiz kardeşler oluşturur. "

Okumam bitince tepkisini daha detaylı incelemek için Luke'a döndüm. İkimizin de yüzünde aynı salak ifade vardı ve büyük ihtimalle yine ikimiz de bunun hayati derecede önemli bir detay olmadığının farkındaydık.

Önce o konuşmaya başladı.

"Biliyorum, bu kampta Hypnos melezleri bulunmuyor ama belki Yeraltını falan araştırırsak-"

Başımı dürtüsel olarak sağa sola salladım ve lafın gideceği yeri çoktan bildiğimden sözünü kestim.

"Bu çok uzun sürer. O kadar vaktimiz yok. Ayrıca çocuklar keşfedilmeyip hala dünyada normal bir hayat sürüyor olabilir. Belki ikiz bile değildirler. "

Savunması gecikmedi.

"Ama ya ikizlerse ve yeraltındalarsa? Biliyorum çok düşük bir ihtimal ama.. Sofi bir düşün, uğraştığımız kişiler bu kamptan değil ama en az bizim kadar eğitimli. Gerçek dünyada kalıyor olamazlar. Ayrıca söylemeye gerek duymuyorum ama daha iyi bir fikrimiz de yok. Bize Yeraltını iyi bilen, orada sözü geçen biri gerek. Bence o adamdan yardım istemelisin."

O adamdan kastının Will olduğunu bildiğim için sadece bir anlık şaşkınlığımı gizleyemedim. Luke'un onu olaya kendi isteğiyle davet etmesi pek tahmin edebileceğim bir şey değildi. Birbirlerinden asla hoşlanmadıklarını biliyordum ama Luke'un Will'den yardım istemeyi önermesi bir bakıma ne kadar zor bir durumda ve çaresiz olduğumuzu gösteriyordu.

Derin bir nefes aldım ve bana söz verdirip onu çağırmak için kullanmamı istediği kolyeye dokundum. Tıpkı bana yap dediği gibi, sanki karşımda o varmışçasına içimden adını seslenmeye başladım ama gergindim çünkü beni rahatsız eden bir şey vardı.

The Princess Of The Hell    *Yunan Mitolojisi* Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin