Bölüm 1: Gitmek Gerek
-"Jaaaackkkk!
Jack Kaan Yıldırım!
Heyoooooo!
Come here!
Gelsene lan, sabahtan beri burada dikiliyorum! Gel buraya bak ben sana ne yapacağımı biliyorum!"
Deli gibi çığırıyor yine ya! Camı açıyorum ve ben de bağırmaya başlıyorum:
-"Hey, sabahtan beri burada olduğun falan yok! Çocuk mu kandırıyorsun sen?! Geleli daha 5 dakika oldu ve gelir gelmez bağırmaya başladın! Beklesen ölürsün zaten! Geliyorum, bekle azıcık! Bu kadar bağırana kadar eve de girebilirdin!..."
Derken yüzünün ıslak olduğunu fark ediyorum. Hayır, yağmur yağmıyor. Hayır, yüzünü yıkamamış. Gözyaşlarının ıslaklığı bu. Biraz daha acı, biraz daha sıcak bir ıslaklık...
Ağladığını fark etmemle hemen yumuşuyorum ve gözlerimde endişe pırıltıları beliriyor. Daha sakin ve yumuşak bir sesle konuşmaya başlıyorum:
-"Var bir sıkıntı?" Düzgün bir cümle kuramadığımın farkındayım ama şu an bu umrumda değil.
O hırçın, asabi tavrını takınarak söylenmeye başlıyor:
-"Kız gibi laklak edeceğine aşağı gelsen anlatırdım." Tabii gözünü devirmeyi de unutmuyor.
Hızlı hareketlerle üstüme bir ceket alıyorum ve spor ayakkabılarımı ayağıma geçirerek dışarı çıkıyorum. Çıkmadan önce anneme Amy'le olacağımı söyledim tabii ki. Yoksa ona haber vermeden evden çıktığım için ceza bile alabilirdim.
Evet, sadece evden çıktığım için ceza alacak yaşı geçtiğimi ben de biliyorum. Olay o değil. Olay eve saat kaçta döneceğimi bilmiyor olmam. Geç kalırsam ve annemin haberi olmazsa bu benim sonum olabilir.
Amy'nin yanına gittiğimde şu an konuşacak havasında olmadığını fark ediyorum ve ona kolumla yolu gösteriyorum. O ise neyi kastettiğimi anlayamayacak kadar dalgın. Nazik hareketlerle kollarından tutarak onu yönlendiriyorum. Bir kuklaya benziyor.
Yaklaşık 15 dakikalık bir yolculuk sonunda sahile varmış oluyoruz. Banklardan birine oturtuyorum onu ve anlatmasını bekliyorum.
Eninde sonunda anlatacağını biliyorum. Bunun için geldi zaten. Bunu da anlayabiliyorum.
~~
Sanırım yarım saattir denize bakarak ağlıyor.
Ben de sakince denizi izliyorum, benim için sorun yok.-"Jack..." İsmimi telaffuz etmesiyle ona dönüyorum. Beklentili gözlerle bakmaya başlıyorum. O da bunun farkında ve işte konuşmaya başlıyor.
-"Ben... Türkiye'ye gidiyorum."
Anlamaz gözlerle bakıyorum ona.
-"Babam üniversiteyi Türkiye'de okumamı istiyor."
Hala olayları çözebilmiş değilim. Bu..fazla mantıksız!
-"İlk başta karşı çıktım ama geçerli bir nedeni vardı."
Yavaş yavaş anlatması sinirlerimi zıplatmak üzere. Okuduğun kitabın en heyecanlı yerinde kitabın elinden çekilmesi gibi bir şey bu. O an karşındakini öldürebilirsin ya, ben de Amy'yi öldürebilirim.
-"Anneannem, Jack..."
Bir an önce sadede gelsen be kızım..
-"Türkiye'ye gitmeli ve onun yanında olmalıyım. O son günlerini yaşıyor bile olabilir..."
Duyduklarımla dehşete düşüyorum. Ağzımın açık olduğunu hissedebiliyorum ama şu an nasıl bir yüz ifadesine sahip olduğumdan emin değilim.
-"Anneannem kan kanseri olmuş. Ve doktorlar yaşından dolayı çok ümitli değillermiş."
Devam etmesini bekliyorum sessizce.
-"Böyle bir durumda gitmemezlik yapmam çok bencilce olur ama... annemleri, burayı, seni, Edo'yu, Nikol'u bırakmak çok zor geliyor..."
Kolumu omzuna atıyorum, sahiplercesine. -yazar burada gülme krizine girdi, bütün ciddiyet gitti- Hiç değilse onu gülümsetebilmek adına kulağına fısıldıyorum:
-"May the force be with you..."
Evet, başardım! Gülümsüyor.Üşüdüğünü fark ediyorum, ellerine dokunuyorum. Vay canına, cidden soğuk!
-"Amy ellerin buz tutmuş! Zekana hayranım gerçekten, üstüne hiç bir şey almadan mı çıktın?!!"
Bağırmamla sokaktan geçenler bize bakıyor.
Amy ise cevap verme gereği bile duymuyor.İleride gördüğüm bir çocuk gülmeme sebep oluyor. Hangi dili konuştuğumu çözmeye çalıştığını tahmin ediyorum. Ama yüzünde öyle komik, öyle tatlı bir ifade var ki! Amy'ye çocuğu işaret ediyorum. Görür görmez gülümsüyor. Çocuk ona baktığımızı fark edince, utanıyor ve koşarak uzaklaşmaya başlıyor. Çocuğun arkasından bakarken güneşi görüyorum. Neredeyse tamamen batmış,o güzel turunculuk gidiyor.
Bizim de eve gitmemiz gerekiyor.Omuzlarından tutarak Amy'yi kaldırıyorum. Kendini geri çekiyor, ben iyiyim, dercesine.
~~
Amy'nin eve girişini izlerken aklımda yankılanan tek bir cümle var:
Sen gidiyorsan ben de geliyorum Amy, endişeye gerek yok. Just smile...
Kaan Pewds Takımı'nı İngilizce yazdığı için sonradan Türkçe'ye çevirirken çok zorlanmıştı. Ve açıkçası ortaya çok güzel bir eser çıkmamıştı.
Ama bu kitaptan ümitliyiz, çünkü bunu Kaan'la birlikte (ben kitapkurduinek ) yazıyoruz. Ve en başından itibaren Türkçe.
It's gonna be awesome, man!Bu, kitabın düzenlenmiş ilk bölümü. Evet, bayağı değişti. Değişiklikten mutluysanız bize haber verin -Sevmediyseniz de söyleyin tabii ki!-
Bölümlerin düzenlemesi biter bitmez yeni bölüm gelir.
Hızlı olmaya çalışacağız!✌🏿️✊🏾Sizi seviyoruz, preciouslar...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Anca Beraber Kanca Beraber (DÜZENLENİYOR)
Teen FictionBirden... Evet, birden ortaya çıkan bir karar... Bu karara uymak zorunda olan bir genç kız... Bu kararı onu bırakmamak adına kendi için de uygulamaya koyacak bir genç adam... Ve, bu ikiliyi asla yalnız bırakmayacak olan bir genç adam ve bir genç kız...