Gezinin devamında John ve Nev ile birlikte gidilebilecek tüm dükkanlara gittik. Sadece Şaka dükkanında fazladan zaman harcadığımız için Bağıran Barakaya gitme şansımız olmadı.
Şölen her zamanki gibi son derece şamatalıydı. Son iki senedir Yıllıklar için beraber çalıştığımız insanlar fotoğraf çekimlerinin negatiflerini yarın vereceklerini söylediler. Ortak Salona dolu midelerle geldiğimizde yatakhanelere gidemeden Profesör Sprout herkesi toplanması için çağırdı.
"Suçlu Sirius Black'in okulda olabileceği bildirildi. Bu yüzden tüm öğrenciler bu gece Büyük Salonda uyuyacak. Gidene kadar size eşlik edeceğim lütfen sırayı bozmadan beni takip edin."
Pijamalarımızla salona giderken okulun koridorlarında hareketsiz duran zırhların devriye gezdiğini gördüm. Sanırım profesörlerden biri tarafından harekete geçirilmişler.
"Lizy, neler oluyor bir şeyler hissettin mi?"
Nev'e gözlerimi devirmemek için çok direnmem gerekti. "Black'in bizler için tehdit olduğunu sanmıyorum. Rahatla Nev."
"Sen nereden bileceksin ki Elizabeth. Önüne gelen herkesi gözünü kırpmadan öldürebilecek bir katil o."
Hannah'a sadece baktım ve omuz silktim. Nev'in geçen sene pekişen güveni vardı ama diğer insanların sözlerimi hava civa olarak görmeye devam edeceğe benziyordu. Onun haksız yere suçlandığını söylesem nasıl tepki verirlerdi acaba?
Dumbledore elinin hareketiyle masaları duvara dayadı ve salonun ortasında bir sürü mor pofuduk uyku tulumların belirmesini sağladı. Profesörler öğrencileri uyku tulumlarına yönlendiriyorlardı. Gözlerim bir an Profesör Snape'i aradı. Black'i yakalayıp onu ruh emicilere teslim etmek için yanıp tutuştuğu her halinden belli oluyordu. Zorbalığa uğrayan insanlar kesinlikle düşük bir öz kontrole sahip oluyor geçekten.
Seçimler insanları şu anki hallerine gelmelerine sebep oluyor, seçimlerim beni nereye götürecek acaba. Salonun yıldızlarla dolu tavanına bakarken kendi geleceğimle ilgili daha çok endişelenmeye başladım. Peter kaçtığında Voldemort'a yardım edecekti ve sonunda güç kazandığında ise benim gibiler kesinlikle güvende olmayacaktı.
Ölecek olan ve benim hatırlamadığım bir sürü karakterin olması bir yana burası şu anda yaşadığım gerçek dünyaydı. Bu dünyada kitapta geçmeyen ve benim bizzat tanıdığım, konuştuğum ve tanışacağım insanlarla doluydu. Bir noktadan sonra olacakların senaryodan çıkmayacağını garanti edemezdim.
Profesöreler dışarı çıktığında salonda herkes kendi teorisiyle ilgili bir şeyler söylüyordu. Nev'e söylediklerimden sonra bana bir daha bir şey sormasalar da kendi aralarında gayet sesli konuşuyorlardı. Öğrenci Başkanları bizleri susturmak istese bile gece üçe kadar mırıltılar devam etti. Saat başı öğretmenlerden biri belirip salonu kolaçan ediyordu sonrasında sessizce ayrılıyordu.
Uykuya daldığımda belki de öncesinde düşündüklerimin etkisiyle bir rüya gördüm. Nev ve John ile birlikte bir uçaktan vahşi doğanın ortasına atlıyorduk. Gittiğimiz yolun sonunda beni bekleyen ve sürekli çağıran biri olduğu için yolu bilmesem de attığım adımların beni oraya ulaştıracağına inanıyordum. Dağların sisli zirvelerine çıkarken adım attığım toprakları bile göremeden ilerlerken arkadaşlarımı da peşimden sürüklemeye devam ettim. Zirveye yaklaştıkça kendim ve onlar için endişelenmeye başladım. Yolun sonunda karşılaşacaklarımın iyi mi kötü mü olduğunu bilmiyordum. Hedefe varamadan uyandım ve vücudumun kaskatı olduğunu fark ettim.
Sonraki birkaç gün boyunca Sirius Black dışında bir şeyden bahsedilmedi. Çılgınca teoriler üremişti ama gerçeğin yanına yaklaşan olmadı. Hannah'ın Bitkibilim dersi boyunca Black'in çiçek açan bir çalıya dönüştüğü ile ilgili teorisini dinlerken ayıklamakla son derece meşgul olduğum patlayan börülceleri suratına doğru "yanlışlıkla" patlatsam susar mı acaba diye düşünmedim değil.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yeniden Doğduktan Sonra Sakin Bir Hayat İstiyorum
FantasyÖldüm ve tekrar doğdum. Zaman olarak geçmiş dünyamdan geride olduğu için devrim niteliğinde buluşlar yapan bir mühendis olmalı mıyım? Mühendisliğe gerek yok mu? Ben bir cadı mıyım? Üstüne üstelik Hogwarts Cadılık ve Büyücülük Okuluna davet mi edildi...