4.BÖLÜM-FIRSATLARI DEĞERLENDİRMEK

204 6 4
                                    

Neydi bu? Hayır şaka falansa hiç komik değildi. Her gün aynada gördüğüm görüntümdü o benim. Şimdi onun ismiyle anılmak yeterince tuhafken bir de bana erkek kardeşim olmadığını savunuyordu. O değil. Ben de o değilim. Biz farklı bireyleriz.
Asla, ama asla bana bu şakayı yapmazdı Güneş. O benim Defne hakkında ne kadar hassas olduğumu bilirdi, hem böyle bir şakayı niye yapardı ki? Ayrıca sesleri farklıydı. Onun sesini en çok dinlediğim şarkıdan daha iyi bilirdim.
Her şeyi açıklığa kavuşturmadan hemen önce sözlerimi toparlamam, en önemlisiyse bu çok aşina olduğum ama içini hiç bilmediğim bu yüz karşısında daha ilk baştan aramızdaki iletişime dikkat etmeliydim. Her şeyi bilmemesi, ama aslında her şeyi biliyormuş gibi hissettirmeliydim. Defne'yi bulmalıydım. Onu kendim kaybetmiştim. Babamı da kaybettikten sonra yeterince yıkılan kişi annemdi. O benim şu hayatta Güneş dışındaki tek dayanağımdı. Defne'ye ulaşabilmemin en kolay yolu gibi duruyordu şu anda bu yabancı.
Peki ya Güneş? Kerem Bey? -ya da her neyse- o neydi? Bunları yanıtlamalıydım. Ama çok önemli bir gerçek de vardı ki o da ; karşımdaki fırsatı çok iyi değerlendirmeliydim.

"Şimdi bir açıklığa kavuşturalım şu olayı" dedi karşımdaki yeşil gözler adeta içimdekileri özetleyip, tercüman olarak.
Bense konuşacak gücü kendimde bulamadım, sadece başımı olumlu yönde sallamakla yetindim.

"Pekala. Şu iş konusunu bir kenara bırakmak sanırım en iyisi. Çünkü sanırım bu durum ikimiz açısından da tuhaf ve sanırım aynı hayatları paylaşmışız. Bir bakıma."

" Bir bakıma.."

"Çok az konuşuyorsun bu böyle olmaz"

" Karşımda 10 senelik üvey kardeşim oturuyor, ama aslında oturmuyor. Bu durum oldukça tuhaf. Alışmaya çalışıyorum. Ve aslında seninle pardon sizinle, ne konuşulur onu bile bilmiyorum."

"N-ne? Ne dedin sen?"

Ne, ne dedim dercesine, ellerim iki yanda meraklı gözler, ukala bir tavırla hızlı bir şekilde kafamı iki yana salladım.

"Sen az önce üvey kardeşim mi dedin? Benim için?" Valla nasıl anladıysan artık canısı.

" Aslında pek de sizin için değil. Yani aynı yüz aynı fizik. O yüzden. Kardeşim Güneş. Güneş Yılmaz. Soy adını o da bilmiyordu, bizimkini verdik. Ama istenmemiş herhalde. Kimsesiz çocuklar yurdundan nasıl oldu bilmiyorum ama kaçmış işte. Kız kardeşimi nasıl kaybettiysem, onu da öyle buldum. Evet kulağa şu anki durumumuzdan daha tuhaf gelebilir ama evet! Kaybettim. Ve Güneş'i buldum."

"Benim tıpa tıp aynım biri ha?"

"Evet"

" Kız kardeş?"

"Evet"

"İsmi"

Söylemeli miydim? Bu adı söylersem, Defne'yi bulmak teferruattı. İstiyor muydum?
EVET.

" Defne."

Bana öylece baktı. Sanırım ikimizin de saf günüydü. Çünkü bu durumda, bu ipucuna Sherlock Holmes gerekli değildi. Tahmin yeteneğine sahip olan orta zekalı biri bile durumu anlayabilirdi. Yalnızca şoktaydık. İdrak etmeye çalışırken kendimizi sorularla avutuyorduk. Yaptığımız bundan başka bir şey değildi.

"Sen." Dedi " Sen Zeynep'sin"
Evet! Evet senin annenim. Yavrucuğum, birtanem, oğultanem, seni aradım yıllarca.. Bu nedir ya iyice dramatik siyah beyaz, eski Türk filmlerine benzedi. Bir an önce bitsin istiyorum.

"Ben size her şeyi anlattım. Sıra sizde. Anlatın her şeyi!"

"Adım Kerem. Kerem Sayer. Defne benim üvey kız kardeşim. Hemen hemen 13-14 yaşındaydım ailemize katıldığı zaman. O 12 falandı. Psikolojik anlamda çökmüş durumdaydı. Uzun süre kimseye bir şey anlatmadı. Bir gün onunla konuşmaya karar verdim. Bana ailesini kaybettiğini söyledi. Bir ikizi olduğunu. Açıkcası senfen nefret etmiştim. Çok yüksek ihtimal o sensin çünkü. Zeynep kardeşin yaşıyor."

Hayat ArkadaşımHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin