Büyük bir vecd hâlinde, istiğfâr, duâ ve zikrin hakîkatinde derinleşerek karanlıkları aşan Hazret-i Yunus’un (عليه السلام) hayatı…
Kur’ân-ı Kerîm’de kendi adına bir sûre nâzil olmuş bulunan Hazret-i Yûnus -aleyhisselâm-, Âsur Devleti’nin başkenti olan Ninova[1] halkına gönderilmiş bir peygamberdir. M.Ö. sekizinci asırlarda yaşadığı tahmin edilmektedir. Babası, Mettâ isminde sâlih bir insandı.
Yûnus -aleyhisselâm-, Ninova’da doğup büyümüş, otuz yaşına gelince, Hak Teâlâ O’nu peygamber olarak vazîfelendirmiştir. Hazret-i Ali (رَضِىَ اللهُ عَنْه) buyurur:
“Yûnus -aleyhisselâm- otuz yaşında peygamber oldu ve senelerce kavmini îmâna çağırdı.”
HZ YUNUS’UN (عليه السلام) PEYGAMBERLİĞİ İLE İLGİLİ AYETLER
Peygamberliği husûsunda Kur’ân-ı Kerîm’de de şöyle buyrulur:
“Muhakkak Yûnus da gönderilen peygamberlerdendi.”
(es-Sâffât, 139)“Onu, yüz bin kişiye peygamber olarak gönderdik ve hattâ artıyorlardı.”
(es-Sâffât, 147)“(Habîbim!) Biz Nûh’a ve ondan sonraki peygamberlere vahyettiğimiz gibi Sana da vahyettik.
Ve (nitekim) İbrâhîm’e, İsmâîl’e, İshâk’a, Yakûp’a, esbâta (torunlara), Îsâ’ya, Eyüp’e, Yûnus’a, Hârûn’a ve Süleymân’a vahyettik. Dâvûd’a da Zebûr’u verdik.”
(en-Nisâ, 163)HZ YUNUS’UN (عليه السلام) KAVMİ 'NİNOVALILAR'
Ninova ahâlîsi, putlara ve heykellere tapıyorlardı. Çok zâlimdiler. Yûnus -aleyhisselâm- tevhîde dâvet etmeye başlayınca, kendisine sâdece iki kişi îmân etti. Biri âlim ve hakîm, öteki âbid ve zâhiddi. Diğerleri Hazret-i Yûnus’a (عليه السلام) :
“−Aramızda bu kadar kâhin, âlim ve sanatkârlarımız varken, sen tek başına ortaya çıkıyor, atalarımızın yolunun yanlış olduğunu söylüyorsun! Tanrılarımızı inkâr ediyorsun! Sen, kimsenin alışkın olmadığı hükümlerle ayağımızı mı bağlamak istiyorsun?!” dediler.
Ancak bu sözlerle de yetinmeyip Yûnus -aleyhisselâm-’a türlü ezâ ve cefâda bulundular. Hazret-i Yûnus (عليه السلام) ise, onların yaptıklarına tahammül ve sabır gösteriyor, kendilerini yine merhametle tevhîde dâvet ediyordu. Allâh’ın azâbının çetin olduğunu hatırlatıyordu. Fakat onlar, bu îkazlara gülüp geçtiler:
“–Bir kişinin hatırı için azap gelip herkesi mahvedecekse, müsâade et bu azap gelsin!” dediler.
Yûnus -aleyhisselâm-, kavminin küfürdeki bu inatçı hâllerine son derece üzüldü. Daha fazla dayanamayıp, izn-i ilâhîyi beklemeden aralarından ayrıldı. Yolda iken Cenâb-ı Hak vahyetti:
“Ey Yûnus! Geri dön; kırk gün daha onları îmâna dâvet et!”
Bu emir üzerine Yûnus -aleyhisselâm-, tekrar kavminin yanına döndü. Allâh’ın emir ve azâbını haber verdi. Yine uslanmadılar. Va’dedilen günlerden otuz yedi gün geçtiğinde, kavmi hâlâ îmâna gelmemişti. Hazret-i Yûnus (عليه السلام) :
“O hâlde üç güne kadar başınıza gelecek olan azâbı bekleyin! Bunun alâmeti olarak da önce benizlerinizin sarardığını göreceksiniz!” dedi ve yine emr-i ilâhîyi bekleyemeden büyük bir üzüntü ile aralarından ayrıldı.
Bu terk ediş, ne ilâhî vazîfeden kaçma, ne de bu vazîfeyi verene baş kaldırmaydı. Sâdece yüce dâvete uymayan âsî bir kavimden uzaklaşmaydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
✔️Kısasun Enbiyâ (Peygamberlerin Hayatı)
Філософія та духовні розповідіKur'ân-ı Kerîm 'de ismi geçen Peygamberler *ALINTIDIR. İstifade etmek isteyen dilediği gibi istifade edebilir!