Bahadır Tatlıöz beni yak dinleyin güzel gider shsghsgs.
İthaf olarak bgumg yazımda parmağı var kızın ayık olun shsghsgs.Sabah uyandığımda yatağımdaydım. Ve başım ağrıyordu. Veya çatlıyordu. Kırılıyor da olabilir şahsen.
Düne dair sadece ömerle konuştuğumuzu hatırlıyorum. Ve ben onunla deneyeceğime söz vermiştim. Yapabilirdim. En azından deneyebilirdim. Fazla iyi bi kız değildim. Geçen senede buradaki bir okulda okumuştum zaten. Veya ultra lüks kolejde.
Burada arkadaşlarım vardı. Popi olabilecek kadar iyiydim. Şu kitaplardaki kötü çocuğun kız versiyonuydum yani.
Demek istediğim erkeklerle birlikte olmuşluğum vardı. Ama önüme gelenle yatmıyordum. Erkekler isterlerdi. Ben vermezdim.
Gösterip de vermemek oluyomu lan?diyen iç sese söverek kalktım yataktan. Başım dönüyordu ve günlerimin yaklaştığını biliyordum. Yine acı çekecektim.
Alışkındım. Hiçbir zaman isyan etmemiştim. Hatta sevinmiştim bile. Çünkü acıya alışmam lazımdı. Acığ atın banağ diye şebeklik yaptım kendime. En büyük hobimdi. Sahte gülümsemeler...
Ağlardım. Bıraktım. Geri dönmüyordu giden hiçbir şey. Kimse dönmezdi. Sonradan öğrendim.
Sizinki gibi sadeydi çocukluğum. Tek derdim boktan matematik ödeviydi. 16 yaşımın biteceği gün -ki çok iyi hatırlıyorum doğum günümdü- babam ve annem bana sürpriz bir parti hazırlamışlardı. Arkadaşlarım ve benim için. Temmuz sorunlarıydı. Unutmam imkansız ki gün olarak 22 temmuzu. Hazırlamışlar herşey güzeldi ancak onlar yoktu. Oturup beklemiştim ama gelmemişlerdi.
Parti bittiğinde kalkıp diğerlerine veda ettim. Benim partimdi ama onların daha çok eğlendikleri her hallerinden belliydi. İşte kestirme olarak bir sokağa girmiştim ve ne olduysa orda olmuştu.
Eski anılar aklıma geldikçe gözlerim doldu. Ama akmadı. Akmazdı. Beni dinlerlerdi.
Yataktan kalkıp yürümeye çalıştım. Bakın çalıştım diyorum. Pek yürümeye benzediği söylenemezdi.
Böyle çalışmalarıma devam ederken kapıda Haleyi gördüm. Bana bakıyordu. Niye bakıyo lan bu?
"Hale öyle mal mal bakacağına yardım et." dediğimde kendine geldi ve kolumun altına girdi.
"Dün siz sarhoşken Toprak Bey sizi bıraktı efendim. Yanınıza geleceğini ve kızacağını da söyledi."
"Peki. Ama o zaten burda yaşamıyor mu?"
"Evet öyle ancak dışarıda Esen hanımın arabasını gördüm. Sanırım orada kalacak efendim." dedi. Çokta tın...
Halenin yardımı ile aşağı indim. Biraz daha iyiydim. Zaten beni biri giydirmişti. Takmadım.
Salonda kimse yoktu. Etraf aydınlıktı. Salonun bir köşesinde şömine vardı. Aylardan 11 haziran diye hatırlıyordum. Belkide yanlıştı. Ama hava çok güzeldi. Tam bara gidip içmelik hava valla...
Şaka bir yana salonu çok güzel dizayn etmişlerdi. Biblolar, melek ikonları...
Kolyeme baktım. Babamdan hatıraydı bana. Melek ikonlu bir kolye. Arkasında En uzak yerlerden kalbine uzanmak güzel. Yazıyordu.
Düşüncelere dalmışken kapı çaldı. Açamazdım. Çok üşendim şimdi.
Hale bir kapıdan çıktı -mutfak olduğunu tahmin ediyorum emin değilim- ve kapıya yöneldi. Açtığında gördüğüm bir adet Ömer, yüzünü alıp duvara sürterek kan çıkmasına sebep oldu.
"Selam." dedi gülümseyerek. Napiyo lan bu mk cocu?
"Burda ne arıyorsun?""Deneyeceğini söylemiştin. Ben herşeye rağmen denemek istiyorum yağmur. Herşeye yeniden başlayalım istiyorum." Çok şey istiyon sen yavrum.
"Deneyeceğimi söyledim Ömer. Kusura bakma babamın katiliyle rahat konuşamıyorum, affedersin."
"Yapma. Nolur bak. Bende deneyeceğim. Tamam mı? Aynı okulda olacağız bu yıl. Yazın burada olamayacağım. Halledeceğim işler var. Veda etmek için gelmiştim ben aslında." dedi başını eğerek.
"Tamam, gel." Kollarımı açarak baktım ona. Yaramaz bir çocuğun annesinden özür dilemesinden sonraki sarılmaya benziyordu bu. Bize uymayan şeyler...
"Teşekkür ederim. Seni seviyorum." dedi kollarımdan ayrılırken. Neden normal bir hayatım olmadığını sormuş muydum?"Tabi bir Ömer klâsiğine göre göt gibi bırakıp gitmek de vardı. Yine gitti amk sala...
Tabi o gidince canım sıkılmıştı. Yukarı çıkıp duş aldım. Üstümü giyinip aşağı indim. Hava hafif esiyordu. Bu iyiydi.
Bahçede dolaşırken ağaca asılı bir hamak gördüm. Oo hamak mı alayım bir dal...
Yattım ama uykum yokdu. Azda olsa huzura ihtiyacım vardı. Unutulmazıma...
Düşünürken arkamdan bir ses geldi. Bence unutulmazın yerine hortlak felan buldu seni. Sanada bu yakışır. diyen iç sesime tabiki sövdüm.
Arkamı döndüğümde bunun toprak olduğunu anlamam uzun sürmemişti.
"Tamam arkamdan gelen arabaları fark ediyor olabilirim, ama bu bir hortlak misali yaklaşan insanları fark edebileceğim anlamına gelmez. Ses ver mal." dedim kendimden bekleyeceğim en uzun cümle ile. Ben, ben üşengeç yağmur bu cümleyi kurdu. İmkansız gibi.
"Tamam, sadece seni öyle izlemek güzeldi."
"Bana aşkını daha romantik bir yerde itiraf edersin diye umuyordum. Romantik çocuğumuz öküz mü oldu?" diye sordum alayla. Yağmur farkı tabi.
"Herneyse ben hesap sormaya geldim. Dün niye okadar çok içtin ve Ömer denen şerefsizle niye konuştun?" ayağa kalkarak dibine kadar gittim. Sertçe yutkundu. Olm ben neymişim be...
"Sana hesap vermek zorunda değilim. Aynı evde yaşıyor ve artık aynı okula gidecek olsak bile bu bana karışma hakkına sahip olduğunu göstermiyor. Omerle yeniden deneyeceğiz.""Öyle birşey olmayacak."
Dediğim gibi sen kimsin ki bana karışabiliyorsun. Ben-" sözümü kesen dudakları olmuştu. Sencede eskimedi mi bu susturma oyunu?
Kim öperse öpsün karşılık verirdim. O öpüyordu ve ben karşılık veriyordum. Ancak amcamın evinde onun üvey oğluyla yatarmıydım pek emin değildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Unutulmaz
RomanceÇantamı alıp tabureden indiğimde yanaklarımı ıslatan gözyaşlarıma baktı. Belki de avutacak bir yol arıyordu. Yoktu ama. Babam asla dönmeyecekti. "En çok neye kırıldım biliyor musun toprak?" Gözlerinin içine baktığımda en ufak duygu yoktu. İfadesizdi...