***
Sevginin üstün bir gücü olduğuna inanırdım ben. Aşk denen şeyi ise çoğu zaman tanımıma koymayı düşünmezdim. Çünkü bana göre, gençlik zamanında hormonların da vermiş olduğu o, nefsin bir anlık hassasiyeti aşk diye tanımlanıyor, bir süre sonrasında ise yerini büyük bir boşluğa bırakıyordu. İnsan sever miydi? Elbette severdi ama bu sevginin vasıfları nelerdi?
Biri 'Ben seni seviyorum' diyorsa eğer onun altını da doldurması gerekir. Ha doldurmuyor mu? İşte o zaman ben ona ne sevgi derim, ne de aşk... İnsan hissettiği anlık duygulara aşk dememeli... Fevri olmamalı. Yoksa sonucunda çok fazla acı çeker, çektirir.
Bakışlarım karşımdaki adamda gezinirken ne hissettiğimi anlatmak benim için oldukça güçtü. Tek bildiğim bunun belli bir adının olmadığıydı. Aşk değildi evet, ama basit bir his de sayılmazdı. Sevgi de değildi. Öyle olsa bilirdim. Hem insan tanımadığı birini nasıl sevebilirdi ki?
Kaldı ki, böyle davranması bana kendimi iyi hissettirmiyordu. Hormonlarımla hareket edemezdim. Mantıklı düşünmem lâzımdı.
Adımlarımı hızlandırıp çitlerin ötesinde, meşe ağacının altına yuva yapmış Cihat'a yaklaştım. Beni görünce kesik bir soluk alıp cebindeki ellerini çıkardı.
Hava karanlıktı ama yüzüne vuran sokak lambasının sarı ışığı tepkilerini görmemi sağlıyordu. Önce heyecanlı bir nefes, sonrasında ise mahçup bir gülümseme. Tabi yüzünün kızarıklığını da saymamak olmazdı. Utanıyordu. Eski haline geri dönmüştü ve bu benim için oldukça rahatlatıcı bir histi.
Öfkeli bir Cihat bünyeye zarardı.
Aramızda yaklaşık iki kulaç mesafe kalınca yerimde duraksadım. Şimdi yüzünü daha net görebiliyordum ve inanın bana, hayatımda ilk defa bu kadar utanç dolu bir çehreye tanık oluyordum. Sıkıntılı bir nefes alıp elini boynuna attı. Bu hali, nasıl desem.. Garipti.
"Büşra ben... Bugün olanlar için çok özür dilerim. Bir an için kendimden geçtim." Başımı sallayıp kollarımı göğüs kafesimin üzerinde birbirine bağladım. "Yaptıkların gerçekten beni zor durumda bırakabilirdi Cihat. Ama sen bunu umursamadın. Kaldı ki, sen benim hiçbir şeyim değilsin. Bana böyle davranamazsın" dedim hafif sitemli bir ses tonuyla. Biraz sert konuştuğumun farkındaydım ama böyle bir durum karşısında yumuşak davranmam mümkün değildi.
Başını hafifçe sallayıp yere eğdi. Allah'ım! Yüzü kıpkırmızı olmuştu. "Haklısın."
Sarı ışık vuran yüzü turuncuya dönüşmüş omuzları düşmüştü.
Derin bir iç çektim.
"Ne oldu?" Şaşkınlıkla bana baktı. "Ne ne oldu?"
"Birkaç saatte nasıl bu kadar değiştin Cihat? İnsan bir anda nasıl 180 derece döner?" Sarı ışığın harmanlandığı yüzü sanki düşüncelerin içinde boğuluyormuş gibi kasıldı. Kaşlarını çatıp bağdaş kurarak yere oturdu.
"Yusuf'la konuştum" dedi. "Bana; duygularımdan emin olmadığım sürece senin hayatına karışamayacağımı, buna hakkım olmadığını söyledi. Haklıydı."
Derin bir iç çekip bağdaş kurduğu bacaklarının üzerine ellerini koydu. Gözleri ilk defa yüzüme değmiyordu.
"Son günlerde bir duygu her karanlık çöküşünde gelip yakama yapışıyor. Onu yenmek için bir şeyler yapmak zorunda hissediyorum kendimi. Bazen korkum ve üzüntüm birbirine karışıyor. Sabrım, bütün korkularım, belirsizliklerim ve acılarım... Hepsi sanki bir duyguda bir araya gelmiş gibi. İşte o zaman aklıma sen geliyorsun, seni düşünüyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BÜŞRA
Humor🍁Yarın öleceğimizi bilsek tüm kırgınlıklarımızı unuturuz. Ama biz sonsuza kadar yaşayacakmış gibi kırıcı ve gururluyuz.🍁 🍁🍁🍁 Not; Biraz texting içerir. Mizah kategorisinde yayınlanmıştır.