Ne yapıyorum ben?
Nasıl olurda bu kadar çabuk güvenebiliyorum?
Üstelik bu kişi bana çarpıp tüm hayatımı karartan kişiyken?
Bu insanların gerçeği söyleme ihtimalleri yüzde kaç olabilirdi ki?
Ben neden çaresizce onların söylediği şeylere inanıyordum?
Belki de en kolayı bu geliyordu gözüme.Araştırıp,derine inip mutsuz olmaktan korkuyordum ben.Evet kesinlikle bundan korkuyordum.Beklemediğim bir sonuç çıkar ve bu yaşadığım çöküntüden daha kötü bir şey yaşarım korkusunu yaşıyordum.İşime geldiği gibi davranıyordum belki de,hiç bilmiyorum.
Denize düşen yılana sarılır misali sıkı sıkıya sarılmaya adapte etmiştim kendimi bu yalana.Bir yanım inanmamakta ısrar etse de diğer yanım kolaya kaçıyor ve bir formül misali onu beynime kazıyordu.
Sana anlatılan hayatı, olduğu gibi yaşa....
Bunu ne kadar sürebilirse o kadar devam ettirmeye o kadar odaklanmıştım ki,bana anlatılan bu yabancı hayatı hiç zorluk çekmeden devam ettiriyordum.Onlar anlattıkça ben bir film oyuncusu gibi bana yazılan rolü oynuyor ve ne kadar iyi oynayabilirsem oynuyordum.Sonra da her doğru oynadığım rol için övgü almayı bekliyordum.
Çaresizce,gözüm kapalı bir şekilde güvendiğim,sorgulamayı bile aklımdan geçirmediğim bu hayat sadece bir anda toz bulut olmuştu.Sonuna kadar irdelemem gereken bir durum olmuştu bir anda benim için.
Orada Ege'nin dönüşü için gittiğimiz hava limanında,üstüme düşen rolü oynarken gördüğüm o çocuk sayesinde senaryoyu yeniden okuma fırsatı bulmuştum.Bu belki şuan ki durumumdan daha kötü bir durumda olmamı sağlayacaktı ama artık umurumda değildi.
Şu ana kadar yaşanılan her şey gözümün önünden geçtiğinde artık bir yerden başlamam gerektiğine karar verdim.O gördüğüm rüyadan sonra bir ipucu olarak ukalanın kim olduğunu sormuştum.Yatakta doğrulduğumda Ege'ye baktım.
"Ege.Ukala kim bana bir cevap ver!" Söylediğimin ne kadar saçma olduğunun elbette farkındaydım.Ama eğer akrabaysak benden daha çok bilmeleri gerekiyordu,benim hayatımı.Ben yada bir başkası aile konusunu açtığında bu konudan koşarcasına kaçmamaları gerekiyordu.1 ay olmasına rağmen geçmişimle ilgili en ufak bir şey konuşmamaları artık canımı sıkmaya başlamıştı.Ne zaman yalnız kalıp düşünmeye çalışsam mutlaka biri geliyor ve sürekli bir şeylerle meşgul oluyordum.
"Sence biliyormuş gibi bir halim mi var Deniz?"
10 dakika öncesinde benimle alay eden adam şimdi gözlerini bıkkınlıkla üzerimde gezdiriyordu.
"Ama senin bilmen gerekiyor.Sen...Sen yani-" Çaresizce nefesimi dışarı verdim.
"Bak benim hafızam kayıp!Yani yani senin hatırlaman gerekiyor şu saçma lakabı."
Ege'den bir cevap gelmediğinde yataktan kalktım.Üzerimdeki tişörtün kimi yerleri kan olmuş,kimi yerleri de terden sırılsıklam olmuştu ama umursamadan kapıyı açtım ve dışarı çıktım.Ortamın konseptine hiç uymuyordum,herkes kendinden emin bir duruş sergilerken ben kendimi bile bilmez bir halde duruyordum kapının önünde.Bir süre sonra tüm gözler bana çevrildiğinde ben gözlerimi sadece bir noktaya sabitlemiş öylece duruyordum.
Aklımda o kadar soru işareti oluşmuştu ki,artık düşüncelerim beynime sığmaz duruma gelmişti.Ve ben bu yükü daha fazla taşıyamayacaktım.
"Deniz?" Berke'nin buram buram merak kokan sesini es geçip salonun ortasına doğru yürümeye başladım.Olduğum yerde sağ tarafıma baktığımda hafif caz çalan bir grubun yeni bir parça çalmak için hazırlık yapıyorlardı ama şuan onlarda durmuş herkesin yaptığı gibi beni izliyorlardı.Grubun solisti olduğunu tahmin ettiğim dövmeli kumral çocuk,ellerini siyah deri ceketinin içine soktu.Gruptaki diğerlerine dönüp bir şeyler söyledikten sonra gözlerini tekrar bana çevirdi.Gülümsemesindeki içtenliği dibine kadar hissetmeme rağmen düşüncelerimin yoğunluğundan reflekslerimi kullanamıyordum.Bu yüzden sadece duygusuzca bakmakla yetinebildim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIK SIRLAR(Düzenleniyor)
General FictionKaranlık.... İnsana huzur veren sonsuz bir uçurum... Hiç kimsenin gerçek yüzünün görülmediği gizemli bir yer... İçindeki duyguların korkusuzca dışa vurulmuş hali... Bir insanın karanlığa aşık olması mümkün mü? Nasıl aşık olabilir bir insan karanlığa...