Gözlerimi, gece yatmadan hemen önce telefonumdan ayarladığım alarmın çalmasına birkaç dakika kala açtığımda, her ne kadar hâlâ yüksek doz uykunun tesirinde olsam da kulaklarımın son derece rahatsız edici olan alarm sesiyle tırmalamasını istemediğim için elimi yanımdaki komodinime doğru uzattım. Birkaç saniyelik arayışın nihayetinde parmaklarımla telefonumu kavradığımda, uzattığım kolumu yeniden kendime doğru çektim ve ekranın altındaki yarı dokunmatik tuşa parmak izimi okutarak kilidin açılmasını sağladım.
Göz kapaklarımın üzerine tonlarca ağırlık yüklenmiş gibiydi, zar zor açık tutuyor, beni yeniden ele geçirmek için pusuda bekleyen uykuya karşı koyuyordum. Bir yanım direnmek istemiyor, yarım bıraktığım tatlı uykuya devam etmemi bekliyordu fakat diğer yanım kalkmam gerektiğini, kahvaltı yapıp dün sadece arabamı almak amacıyla önünden geçtiğim atölyeye gitmemi söylüyordu ki, sabahın dokuz buçuğuna alarm kurmamdan hangi tarafı dinleyeceğim gün gibi ortadaydı. Her ne kadar buna içten içe deli gibi üşensem de.
Çalmak için geri sayıma geçmiş olan alarmımı etkisiz hale getirişimin ardından telefonumu yanıma koyup, tamamen kalkmadan önce son kez gözlerimi dinlendireceğim ve beni bekleyen uykumla vedalaşacağım sırada kulaklarımı dolduran zil sesi, bu eylemime engel oldu. Gözlerimi her ne kadar ekranda beliren isim üzerinde gezdirsem de, hâlâ kendine gelmemiş olan algılarım yüzünden kimin aradığını göremezken, bu detayı pek de önemsemeyerek direkt çağrıyı onayladıktan sonra telefonumu kulağımın hizasına çıkardım. "Efendim?"
"Uyuyor muydun?" diye sorduğunda, sesinden -her ne kadar benim gibi uykuyla harmanlanmış olsa da- arayanın Jungkook olduğunu anlarken, başımı görmeyeceğini bildiğim halde iki yana salladım.
"Az önce uyanmıştım. Gözlerimi dinlendirmek için telefonu yanıma bırakacaktım ki, sen aradın."
Onaylayan mırıltılar çıkardığı sırada gelen hışırtı seslerinden anladığım kadarıyla başını sallamıştı. "Anladım, uyumaya devam edecektin."
"Hayır," diye itiraz ederek yüzümü ekşittim. Sadece iki dakika sonra yatağımdan tamamen ayrılacaktım, yeniden uyumak sadece gerçekleşmeyecek bir hayal gibiydi şu an benim için. Hem, ben bir kere uyandıktan sonra ikinci kez uykuya dalamayan tiplerdendim. Bu yüzden istesem de, istemesem de uykuyla vedalaşmak zorundaydım. "Kalkacaktım."
"Hm-hm, kesin yaşanırdı zaten bu. Mesela ben de şu an otelin spor salonunda boks yapıyorum." dediğinde, yüzde doksan dokuz nokta dokuz ihtimalle uyumak ve uyumamak arasındaki çizgide sıkışıp kaldığına emindim ki, sesi bunu zaten çok açık bir şekilde kanıtlıyordu.
"Dalga geçme." diye homurdandım, kendime onun yeniden uyuyacağımı iddia edişini yalanlamak ister gibi kapalı tuttuğum gözlerimi aralayıp, uyku pozisyonundan kurtulmak adına yatağımda hafifçe doğrularak sırtımı başlığa yaslarken.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
le prince des nuages » liskook
Fiksi PenggemarKara gözlerinin ardına sakladığın bulutların senin için ne denli derin bir anlam ifade ettiğinden habersizdim fakat seni gördüğüm ilk anda, senin ve benim için hiçbir şey ifade etmeyen bulutların hayatımı kökünden değiştireceğini iliklerime kadar hi...