"Orası benim evimdi, ve ben evime dönmek istiyordum."
Uğraşsam da tekrar uyuyamadığım için yavaşça gözlerimi açtım. Uyuyamamış olmama rağmen uykudan uyanmış gibi hissediyordum.
Bakışlarımı Günal ve Güz'e çevirdim. Güz hala uyuyordu. Günal ise parmaklarıyla oynuyordu. Ona öfkeli olmama karşın bir o kadar da konuşmak istiyordum. Koyu mavi gözlerinin simsiyah saçı ile uyumu bana geceyi hatırlatıyordu...
"Sıkılmıyor musun?" Ona yönelttiğim soruyla kafasını yerden kaldırıp bana baktı. Sessizce söylediğim için gözleri Güz'e kaydı. Uyanmaması için sessizce konuşması gerektiğini anlamıştı. Tekrar bana baktı.
"Alıştım artık." Tekrar gözleri Güz'e kaydı.
"Yan tarafta konuşsak olur mu?" Başımla onayladım. Sessizce yerden destek alıp kalktım ve az önce voltalar attığım odaya girdim. Peşimden Günal da geldi. Günal odaya girdiğinde kapıyı kapatıp yere oturdum ve ardından da sırtımı kapıya yasladım. Günal bir süre bana baktı. Biraz daha baktıktan sonra yanıma oturup o da sırtını kapıya yasladı ve sol bacağını kendine doğru çekti.
"Buradan çıkmanın bir yolunu bulmalıyız." Dediğim şeyle birlikte buruk bir tebessüm etti.
"Emin ol çok denedik Mehir. Ama buradan Alisa gelmeden asla çıkamayız." İkimiz de birbirimize değil karşıya bakıyorduk. Etrafı sessizlik kapladığında bu durumdan rahatsız oldum.
"Bana kendini anlatsana. Neler yaşadığını falan." Bana şaşırmış bir ifade ile baktı. Tekrar karşıdaki boş duvara baktı.
"Ne anlatayım ki? Üzücü bir hayat." Başımı hafifçe iki yana salladım.
"Hepimizin hayatı üzücü." Başıyla dediğimi onayladı. Derin bir iç çekti. Ama bu iç çekiş normal bir iç çekiş değildi. İçinde binlerce duygu barındırıyor gibiydi...
Bıkkınlık...
Yorgunluk...
Bezmişlik...
Usanmışlık... Ve daha bir çoğu... Onun çektiği kadar derin olmasa da ben de bir iç çektim.
"Mutlu bir hayatım vardı aslında. Annem, babam küçük kız kardeşim ve..." Yutkundu.
"Ve sevgilim vardı..." Zar zor nefes alıyor gibiydi. " Sonra bir gün ben ormanda dolaşmaya karar verdim. Sıkılmıştım. Güneş tam tepedeydi. Ama beni yakmıyordu. Sanki serin bir hava var gibiydi." Gözleri dolmuştu.
"Yerde çok güzel bir çiçek gördüm. Onu almak için eğildim. Çiçeğe dokunur dokunmaz elimin yandığını hissettim. Elimi hızlıca çekmeme rağmen elim hala alevler içindeydi. Bir süre elimi inceledim. Acısı yavaş yavaş geçiyordu. Ne olduğunu anlamayıp elimi açıp kapadım ve elimde bir ışık belirdi. Çok korkmuştum o zamanlar... İşte sonra anladım ki benim gücüm var. Bunu geliştirmek için geceleri evden çıkıyordum fakat geceleri hiçbir şey olmuyordu. Anladım ki güneşten aldığım bir güç. Güneş tam tepedeyken çok güçlü oluyordum, batışı yaklaştığında da güçlerim gidiyor gibiydi. Zamanla kendimi geliştirdim. Sonra bir gün kasabaya Alisa geldi... Ben ormanda çalışırken beni gördü. Yanıma yaklaştı. Beni tehdit etti sevdiklerimle ilgili. Ve bir kuyuya doğru götürdü beni. Kuyuyu gördüğümde beni öldüreceğini düşünmüştüm. Bir süre kuyunun derinliklerine baktıktan sonra etrafıma bakındım ama Alisa yoktu. Bir süre daha bakındıktan sonra burada olmadığını fark edip geri dönecekken bir şey beni önümden kuyuya doğru itti." Eliyle gözünden akan yaşları siliyordu.
"Peki ne hissettin?" Bana tuhaf bir şekilde baktı.
"Ne zaman?"
"Kuyuya düşerken." Sorduğum sorunun canını yakmamış olmasını umut ediyordum. Bir süre konuşmadı, ben de üstelemedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Parçası
Teen Fictionbabasının intikamının sonucunu ağır bir şekilde ödeyen Mehir, işlemediği bir cinayetten hapse atılmış masumiyetinin ortaya çıkacağı günü bekliyordu... Ama sadece beklemek zorundaydı çünkü böyle bir şey olmayacaktı... "Ben, 1 kişinin öldüğü cin...