Merhaba 🌸 aslında bölümü birkaç gün önce yayınlayacaktım ama hesaptan çıkış yaptıktan sonra şifremi hatırlamadığımı fark ettim sonra da kaydettiğim yeri bulmak biraz uzun sürdü.
Umarım beğenirsiniz, keyifli okumalar...
Ve hayırlı Ramazanlar 🤗Uzun bir süre gece yatmadan açtığım pencereden gelen kuş seslerini dinledim. Burası huzurluydu.. Özellikle sabahları rüzgârın uğultularından ve ağaçlardaki kuşların seslerinden başka bir şey olmazdı. Çukur böyle değildi, Çukur’da evlerin içine kuşlardan önce insanların sesi gelirdi, herkes erken kalkar işine giderdi. Bizim evde de gün erken başlardı. Saadet abla kimse uyanmadan her işi halleder sonra da babaannem hep “Aş sabahın iş sabahın” diye geç kalmamıza izin vermez hepimizi erkenden uyandırıp sofraya oturturdu, gün içinde de tüm aile ayrı bir telaşa düşerdi.
Önceleri çok güzel olmasa da bir ailemiz vardı, sorunlar çıksa da en azından mutlu olacak şeyler bulabiliyorduk. Beraber sofraya oturabiliyorduk, gülebiliyorduk, ağlayabiliyorduk. Sonra Sena gitti, Akşın gitti, dedem gitti… Sonra da hiçbir şey yoluna girmedi.
Geçmişi düşünmeyi bırakıp yataktan kalktım. Aşağı inmek için odadan çıktığımda Azer’in odasının aralık olduğunu gördüm normalde bu saatlerde kalkmazdı. Başta tereddüt etsem de yavaşça odasına ilerleyip içeri girdim, tahmin ettiğim gibi uyuyordu. Yatağa çaprazlamasına uzanmış yastığını tek kolunun altına almıştı. O kadar dağınık uymuştu ki sığamadığı için başı yataktan sarkmıştı.
Neden yaptığımı bilmeden yanına yaklaşıp izlemeye başladım. Saçının bir kısmı alnına düşmüştü, kaşları hafif çatık olsa da yüzünde huzurlu bir ifade vardı. Fazlasıyla normaldi hatta uyurken masum bile görünüyordu. Bazı insanların iyilikleri de kötülükleri de dışa vuruyorken bazılarının görünen kısmı yanıltıcı olabiliyordu. Azer de öyleydi, bu haliyle ne bir katile ne de düşmana benziyordu zararsız duruyordu ama değildi. Aileme zarar vermişti, vermeye devam etmek istiyordu ama aynı zamanda bana karşı bu kadar iyi olması kafamı karıştırıyordu, hangi haline inanacağımı şaşırıyordum.
İzlemeyi bırakıp odadan çıktım. O Azer Kurtuluş’tu; Çukur’u almak istemişti, Kemal abiyi öldürmüştü, neredeyse Cumali amcamı öldürecekti ve daha bir sürü şey yapmıştı. Belki de tüm bunlara rağmen onu iyi biri görmem benim hatamdı o yüzden bir an önce bu evden gitmeliydim.
Salona indiğimde etrafta kimse yoktu, koltuğa oturup nasıl bu evden gidebileceğimi düşündüm. Aralarındaki tüm olay Savaş’ın ölümüyle başlamıştı. Amcamlar konuşurken duymuştum; Azer kardeşini Salih amcamın öldürdüğünü düşünüyordu, Salih amcam yapmadığını söylüyordu ama gerçeği hiçbiri bilmiyordu. Ben de bilmiyordum üstelik nasıl öğreneceğimi de bilmiyordum. Azer’e soramazdım, amcamlara sormak istesem beni dinlemeden eve geri götürmeye çalışırlardı. Belki Akın’a sorabilirdim, Azer’le zamanında birlikte iş yapmışlardı bir şeyler biliyor olabilirdi ama bilse bile bana söyleyeceğinden emin değildim. Gittiğinden beri sürekli aramıştı, sadece gel demek için değil nasıl olduğumu sormak için de aramıştı ama ona güvenemiyordum. Yıllardır aramız böyleyken şimdi beni düşünmesi inandırıcı gelmiyordu.
“Karaca ne yapıyorsun burada bir başına?”
Fadik Teyze’nin sesiyle bir anda ne yapacağımı bilemedim, normal bir soru sorsa da elim ayağıma dolaştı sonuçta kadına oğlunu kimin öldürdüğünü nasıl bulacağımı düşünüyordum diyemezdim.
“Erken kalktım da odada sıkılınca aşağı ineyim dedim”
“Son zamanlarda çok canın sıkılıyor, sen de haklısın kızım ailenden ayrısın, yabancı yer, arkadaşın da yok. Ne yapsak bilemedim istersen Yılmaz’a söyleyeyim de seni dışarı çıkarsın bugün”
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ZEMHERİ
Fanfiction"Yaralarınla duruyorsun, göz önündesin, saklanmıyorsun... Biri elini uzatsa tutacak ama uzatmamış." "Sen de çok yara almışsın ilk gördüğümde böyle değildin. Üstün başın yara içinde olsa da kalbin apaçık ortadaydı. Şimdi yüzündeki yaraları kapatırken...