Rivayet odur ki; çok çok eski zamanlarda, yani dünya üzerinde insanın az, ayak basılmamış toprakların çok olduğu zamanlarda. Yarı kurt yarı insan, daha doğrusu içinde hem insan hem kurt kişilikleri taşıyan canlılar yaşarmış.İlk var oluşlarında, Alfa, Beta ve Omega olarak kendi aralarında üç türe ayrılan bu varlıklar, saygı ve sevgi içinde, doğayla bütünleşmiş büyük bir sürü halindelermiş.
Lakin her şeyi yozlaştıran zaman, bu varlıkları da es geçmemiş tabi... Bir kaç yüzyıl içinde, tek bir sürü halinde, sevgi saygı ve adalet içinde yaşadıkları zamanları unutup, insan yanlarının hırslarıyla, kurt yanlarının vahşiliklerine yenik düşerek, kendi içlerinde bölünmeye başlamışlar.
Önce ikiye, sonra dörde, en nihayetinde de irili ufaklı yüzlerce sürüye bölünmeleri, doğal olarak savaşları getirmiş beraberinde.
Sadece birbirleriyle savaşmaları yetmezmiş gibi, kendi içlerinde hiyerarşik düzen de değişmiş.
Alfalar irilikleri ve gelişmiş kas yapılarının yanı sıra, doğanın kendilerine verdiği yönetim kabiliyetlerini ve diğerlerini domine edebilme yeteneklerini, yaratılış sebeplerini unutarak, onları ezmek için kullanmaya başlamışlar.
İlk yaratılışlarında, Alfalar, yönetip, Betalar sürü içindeki meslekleri sürdürürlerken, Omegalar da Alfa ve Betalarla eşleşir, doğurdukları yavrularla huzurlu ve sevgi dolu yuvalar sağlarlarmış eşlerine.
Her 3 tür de, Vücutlarından feromon denilen bir tür salgı üreten yapıları sayesinde, diğerleri üzerinde etkiye sahiplermiş. Alfaların yaydığı feromonlar, ormana ait odunsu ya da yağmurdan sonraki toprak gibi keskin kokulara sahipmiş. Bu kokuyla diğerlerini baskılayabilir, kılını kıpırdatmadan karşısındakine acı ya da zevk verebilir, onlara istedikleri her şeyi tek bir emirle yaptırabilirlermiş.. Bu şekilde hem yönetir, hem eşlerini ve yuvalarını korur kollarmış.
Betaların feromonları yok denecek kadar az bir kokuya sahipken, ancak Alfalar ve diğer Betalar tarafından hissedilecek bir hafiflikteymiş..
Omegaların feromonlarından yayılan eşsiz çiçek kokuları, zamanla onlar için lanet haline dönüşmüş maalesef. Sürünün devamlılığını sağlamak ve üremeyi arttırmak için doğanın onlara armağanıymış oysa bu. 4 dolunayda bir kızgınlığa giren bedenleri, bu eşsiz kokuları normal halinden kat be kat fazla salgılarmış. Bu da kilometrelerce çapta bulunan Alfaları kendine çeker, onlara eşleşme çağrısı gönderirmiş.
Bu çağrıyı alan Alfalar eşleriyle birleşebilmek, onları etkileyebilmek, onların kalbine hitap edebilmek için ellerinden gelen hünerleri sergilerlermiş. Çünkü Omegalar eşlerini kendileri seçermiş.
Başlangıçta, eşleşmenin her iki tarafı da birbirlerini mühürlermiş. Sonsuza kadar birbirlerinin tek eşleri olacaklarını, 250 yıldan uzun süren ömürlerini sadece birbirleriyle geçirecekleri sözünü verirlermiş birbirlerine.
Mühürlenme denilen olay, çiftlerin ilk cinsel birleşmeleri sırasında, birbirlerinin boynuyla omuzlarının birleşme yerindeki hassas bölgenin ısırılmasıyla, enselerinde oluşan eş işaretlerinin yaratılışlarıymış.
Mühürlenen eşler, birbirlerinin içinde diğerinin tüm duygu ve düşüncelerini hisseder, uzakta bile olsalar, birbirlerinin kokularını alır, zihinsel iletişimle birbirlerini duyar, korur ve kollarlarmış.
Fakat zamanla bu olay tek taraflı olmaya indirgenmiş. Alfalar kızgınlık dönemimdeki Omegaları baskılayarak, fikirlerini bile almadan mühürler ya da sadece bu dönem boyunca birlikte olur, bittiğindeyse arkalarına bakmadan giderlermiş.
Alfalar zamanla istedikleri sayıda Omegayı mühürler olmuşlar. Fakat bu Omegaların sonunun başlangıcı olmuş. Alfası tarafından istenmeyen, terk edilen, mühürleri kırılan Omegalar derin acılar içinde ölmeye mahkummuş çünkü..
Başlangıçta nadide çiçekler gibi davranılan, sakınıp saklanan Omegalar, hiç acımadan koparılıp soldurulmaya başlanmış. Naif ve nazik yürekleri bu acılara dayanamadığı içinde yüzyıllar içinde sayıları gittikçe azalmaya başlamış.
Son zamanlarda, nihayet bazı sürüler yaptıkları hatanın farkına vararak, Omegalara eski değerlerini vermeye başlamışlar. Fakat bazı daha vahşi sürülerde maalesef hiçbir şey değişmemiş..
İşte bizim masalımız da tam bu noktada, zamanının en güzel Omegalarından biri olan Violet'in hikayesiyle başlamış..
Omegaversein sihirli dünyasının kapıları, bir kez de siz tatlı okuyucular için aralanmış.
Bu benim ilk hikayem. Bu platformda yazdığım ilk hikayem yani.. Uzun yıllar önce, -daha wattpad var olmadan önce yani- başka yerlerde yazıyordum. Muhtemelen paslandım fakat ezik ve güçsüz karakterleri okumaktan çok sıkıldığım için de, aşktan çok bir var oluş hikayesi yazmak istedim. Olmadı kimse okumazsa kendim okurum.
Ancak okuyan birileri olursa, yorumlarıyla bana yön vermeleri beni çok mutlu eder. Siz de ne okumak istediğinizi belirtmiş olursunuz...
Hadi bakalım!
Vira Bismillah!!!
27 / 04 / 2020
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VİOLET (DÖNÜŞÜM)
FantasyBu hikaye, fantastik bir kurgunun içinde harmanlanmış bir öz yolculuğun öyküsüdür. Aşk en büyük eğitmendir.. Bir kadın, bir omega, kendini kaybettiği bir aşkın içinde yeniden var olabilir... Bu bir diriliş öyküsüdür. Kendinden kendine...