-1-

4 1 0
                                    

"Nihat, Nihat gidiyor, Nihat. Pas verdi şimdi, Semiiiiiiiih goooooooool"

Küçükken top oynardım evde tek başıma. Hayali 3 arkadaşım vardı. Nihat, Semih ve Ali. Nihat ve Semih'i milli takımdan bilirsiniz zaten, o yüzden hayali arkadaşlarıma Nihat ve Semih adını vermiştim. Diğerine neden Ali dediğim hakkında hala hiçbir fikrim yok. Samimi gelmişti sanırım. Küçükken bizim evimizin holü yoktu. Girişte mutfak hemen sonunda da tuvalet vardı. Ve o tuvalete girmek için bana göre "Kocaman" adım atmak gerekiyordu. Oradaki çıkıntı kaleydi benim için. Topu oraya çarptırıp kendime döndürebilirsem gol atmış oluyordum. Sonra gidip duvara ya da kapıya 5lik çakıyordum sanki onlar canlıymış gibi. Yalnızlığım küçük yaşta başladı. 2 tane ablam vardı yanımda. Annem. Üvey babam. Hah. Üvey babam. Sırtımdaki kemer izlerini, sigara yanıklarını, gazoz şişesinin içine sakız kaçırdığım için beni 10 dakika boyunca tekme tokat döven babam. Henüz 7 yaşındayken hayatımı travmadan travmaya sokan babam. Küçük yaştan beri futbol oynardım. Sınıf arkadaşım Berkay ve Kerem'le birlikte okul takımını Konfederasyon Kupası'nda şampiyon etmiştik. Ben kaleciydim. Berkay orta sahada oynuyordu. Çok teknikti. "Charlie" lakabını takmışlardı ona. O zamanlar bir dizide maymun Charlie vardı. Berkay'da çok haraketliydi ordan oraya atlayıp zıpladığı için Charlie demeye başladı öğretmenlerim. Zamanla herkes benimsedi bunu, Berkay da dahil. Kerem'i anlatayım size biraz. Kerem çok akıllıydı. Öğretmenlerin gözdesiydi. Çok iyi top oynardı. Bugün Kerem Ankaragücü'nün as takımında oynuyor. Yolu açık olsun, az ekmek bölüşmedik. Hepimizi zamanla bazı kulüpler beğendi. Berkay ve Kerem farklı bir takımdan yana seçimlerini kullandılar. Ben ise büyüdüğüm memleketin takımını seçtim. Yaklaşık 5 ay orada kaldıktan sonra, FTEM (Futbol Teknik Eğitim Merkezi) ile Kıbrıs'a gittim. Bir nevi Milli takım çakması gibi düşünebilirsiniz. Burada son maçta sırtımı çok şiddetli bir şekilde direğe vurdum, benim yaşımda bir çocuğun çıkaramayacağı bir topu çıkarmak için. 2 kemiğim kırıldı. Bugün 22 yaşındayım. Hala ağrılarını çekerim. Futbolu bırakmak zorunda kaldım. Benim tüm sinirlerimi yatıştıran, beni normal bir insan yapan spordan mahrum kaldım hayatım boyunca. Bu sırada eve bilgisayar alındı. Fifa 2007 o zamanlar çok ünlüydü. Bir GTA San Andreas bir de Fifa 2007 oynardım. Kraloyun, oyungemisi ne varsa oynadım. Ama yetmiyordu. Ben o sahadaki heyecanı istiyordum, bir ekrandaki değil. Depresyon desen değil, ama yerin dibine batmış çıkamıyor gibiydim. O sırada sokaklara düştüm. Her gün sokağa çıkmaya başladım. Arkadaşlarımla internet kafeye gider Metin2 oynardım. Abilerimizin yüksek level çarlarının görevlerini yapardık Berkay'la. Onunla takılırken onun mahallesinden biri oldum. Bütün mahalleyle tanıştım neredeyse, sevdirdim kendimi.. En sonunda akşam kurulan sofralarda benim de yerim oldu. "Gel otur aslanım, nasılsın, okul nasıl?" sofralarda bu soruları cevapladım. Hayatım boyunca hiç sigarayı merak etmedim. Hala da ağzıma sürmüş değilim. Ama alkol. Alkol benim için hep acıların bir dışavurumu gibi gelirdi. Dizilerde, filmlerde böyle görmüştüm. Daha sevdaya düşmeden, alkole düştüm. Abilerimin cilasından önceki son kadeh rakılarını içmeye başladım. Sonra her sofrada bana bira getirmeye başladılar. Biz senin içmeni istemiyoruz, ama sana da karışamayız koçum. Kendi kaderini kendin çizersin dediler. Onların anlattıklarını dinledim. Karşılıksız sevdaları, sevipte kavuşamamaları o yaşta öğrendim. Onların acılarını yaşadım, onların acılarını paylaştım. Sonra acıyı sevdim. Acı çekmek hoşuma gidiyordu. 

Kollarımı jiletledim önce, sonra da kavga etmeye başladım. Bir kalemtraşı söküp, koluma bastırdıktan sonra o ince sızı. Sonra o kanama hissi. Zamanla o sızı geçti, sonra da kanamaları umursamadım. Okulda sürekli kavga edişim, sürekli okuldan kaçmam herkesin gözüne batmış olacak ki atılacak raddeye geldim. 37 dosyam vardı ortaokulda. Az değildi. Okul turnuvaları. Koskoca bir yıl boyunca hırsım, iradem, her şeyimi buraya saklardım. 6. Sınıfta mahalleye karıştım. Bir sevgilim oldu, mahallemdeki okulda. İlk defa bir karşı cinsin yanında rahat davranabiliyordum. Elini tutmaktan utanmıyordum. Kaç ay sürdü hatırlamıyorum, ama sonunda ayrıldım. Çünkü aşık olmuştum. Bir başkasına. Çocukluk aşkı derler ya hani. İlk tanıştığımızda içimden kurduğum cümle "Kızın tipe bak la, fare gibi" demiştim. Sonra bu sözleri yutacaktım ve farkında bile olmayacaktım. O okulda 5 tane samimi olduğum kız arkadaşım vardı. Aralarından biri de oydu. Kendime çok yakın gördüğüm bir arkadaşıma söyledim. Önce sevgilimden ayrıldım. Bir ay sonra da ona açıldım. Birlikte yürüdük. Defalarca evine bıraktım onu. Defalarca görüşürüz dedik birbirimize. Bir gün son defa görüşürüz dedik, ve bundan ikimizin de haberi olmadı. Ona aşık olduğumu fark ettikten sonra, abisinden dayak yedim e küçüğüz tabii daha. Ama abilerimizden iyi öğrendik. Vursam indirirdim ama yanlış olur. Ellerimi arkaya bağlayıp yediğim dayağı sineye çektim. Eyvallah deyip döndüm gittim. Bir gün kızlar toplanmış gezerken, aralarından birinin eski sevgilisi kaşarlar gezmeye çıkmış diye bağırmış. Onları itham ederek. Gözüm görmez ki aşktan başka. Okul çıkışına geldim. Hiçbir cümle kurmadan boğazına yapışıp gözünün içine baktım. Tüm sinirim orada duruyordu. Bir pinyata gibi dağıtabilirdim onu, gözyaşlarını görmeseydim. Bıraktım. Bir daha kurduğun cümlelere, ve kime kurduğuna dikkat et deyip yolladım. O zamanlar tek bir olayım vardı. Okula gittiysem saat 1'de okuldan çıkar diğer okul çıkışına giderdim. Onu alıp eve bırakırdım. Sonra eve gider üstümü değiştirir mahalleye geçerdim. Bir durakta geçti çocukluğum. Otobüs durağında. Yediğimi, içtiğimi paylaştığım insanlarla orada tanıştım. Orada karakolluk oldum ilk defa. İlk dayağımı orada yedim. İlk dayağım demişken;

Can Sana MecburHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin