Elizabeth'in yanında o gizemli kişi vardı. Gizemli Kişi gülümsüyor, Elizabeth ise ağlıyordu.
"Artemis, ben onlara ihanet ettim."
"Sen Elizabeth Chi'sin. Başka kimse değil. Bunu hep böyle bileceğiz. Böyle düşünmeni istemiyorum Elizabeth."
"Eğer ilk ben söylersem ne olacak?"
Artemis üzgünlükle başını salladı. Bense hiçbir şey anlayamadım.
"Sana fazladan bir yemin ettirmiştim. Sırlar aramızda kalacaktı. Yeminini bozduğun için öleceksin."
Sonra tam benim durduğum yere çevirdi gözlerini.
"Görüşürüz melez."
Birden Allison uyandırdı beni.
"Darcy ile sende sıra. Anabelle ile Jack nöbetini tuttu. Bu ara da kaç günümüz kaldı?"
Hemen yanımdaki takıma dokundum. Bir çiçek tamamen solmuştu.
"Sanırım 3 günümüz kaldı. Yolculuğun bitmesine 2 gün."
Sonra dışarı çıktım. Hava soğuktu. Akşam yaktığımız ateşin başına geçtik. Yılan hâlâ bileğimdeydi. Tek düşündüğüm ise onların konuşmalarıydı.
"Düşüncelisin. Ne oldu?"
"Kendini tanıtmayan ve bizi Tanrılara karşı uyaran Artemis'miş. Sanırım kendine güvenmiyor."
"Sen düşünüyorsun ki Tanrıların duyguları yoktur. Elbette var."
Öylece bakıyorum ateşe. Ama Darcy,konuşmakta kararlı gibiydi.
"Ne oldu?"
Nefes alıp verdim.
"Sanki Elizabeth Chi'yi daha önce görmüş gibiyim."
"Ne zaman?"
"Bilmiyorum. Sanırım onu Melez Kampına gelirken görmüştüm."
Birden Darcy'nin ifadesi değişti. Sertleşti.
"O melez iki yıl boyunca sahiplenilmedi. Eğer öyle olmasaydı Artemis'in yanında bulunmazdı."
"Artemis'in yanında derken ne demek istediğini anlayamıyorum Darcy."
"Önemli değil. Bence Elizabeth Chi'yi kesinlikle unut."
Tekrar tek başıma susunmeye başladım. Elizabeth Chi, unutulacak bir kız değildi. At kuyruğu siyah saçı, ışıldayan mavi gözleri ve tebessüm eden yüzü asla unutulamazdı. Umutsuzluğa düştüğüm her an onun gülümseyişi geliyor o dakikadan beri. Sıcak bir el dokundu bana. Allison olduğunu fark ettim. En nazik sıcaklığıyla gülümsüyordu.
"Hadi,artık yat. Yalnızca birkaç saat kaldı sabaha. Şimdi James ile nöbet tutacağız."
Meğer bu birkaç dakika, birkaç saatmiş. Bunun üzerine çadıra girip oturdum. Ama aklım hâlâ Elizabeth'deydi. Uykumda yoktu.
"Anabelle, Elizabeth Chi'yi daha önce görmüş müydün?"
Anabelle endişeyle oturdu. Ama sevecen bir sesle konuştu.
"Ne oldu ki? Önemsiz bir kişi. Ormanda karşılaştığımız bir okçu."
Dikkatle yüzüne bakıyor, yalan söyleyip söylemediğine emin olmak istiyordum.
"Uykun yok mu senin? Yarın yorucu bir gün olacak."
Yattı. Benim hiç uykum yoktu. Ama sabaha kadarda bekleyemezdim.
Hava yavaş yavaş aydınlanıyordu. Gözlerime ışık girmeye başladı. Bir süre sonra güneş tüm ışıltısını göstererek yükselmeye başladı. O sırada Anabelle'nın gözüne güneş ışınları girmiş olacak ki gözlerini açtı. Gülümsedim ona.
"Bugün çok yorucu olacak."
Kalkınca her zamanki gibi yemek yedik. Sonra çantalarımızı alıp yola koyulduk. Önde Darcy ve ben,ortada Anabelle ve Jack, arkada James ve Allison duruyordu. Yürürken sürekli bir şey hatırlamam gerekiyormuş gibi Darcy'ye bakıp duruyordum. Birden içim korkuyla kaplandı.
"Sen, çiçekçimize gelmiş miydin?"
"Evet. Sadece bir kere. Neden sordun?"
Yürürken konuşmaya başladım.
"Seni Melez Kampında gördüğüm ilk gün seni sadece çiçekçide gördüğümü sanıyordum. Oysa sen..."
Arkadan bir ses duydum.
"Yılanın uyanıyor Rose."
Bileğime baktığımda taşlaşmış yılanın yeşile döndüğünü gördüm. Ama hareket etmiyordu. Gözleri de ağzıda kapalıydı. Birden ağzı açıldı. Size yardım edeceğime emin olabilirsiniz efendim.
Ona gülümsedim. Sonrasında yola devam ettik. Bir saat sonra aklıma Darcy'yle konuştuğum geldi.
"Seni arkadaşım sanıyordum ilk geldiğimde. Ama hafızam canlandı birdenbire. Sen benim..."
Bu sefer Jack'in sesi geldi arkadan.
"Rose,sanırım bunu görmelisin."
En arkaya gittiğimde binlerce kuşun dallarda olduğunu ve yalvaran seslerini duydum. Ama birden sesleri değişti. İnsan gibi teker teker konuşmaya başladılar.
"Limos."
"Nemesis."
"Hades'in kızı."
"Nehir."
Fazla bir şey anlaşılmıyordu. Bir kartal tam elime kondu. Yılana dehşet verici gözlerle baktı.
"Hades'in kızı, Limos ve Nemesis nehre vardılar. Sizin oraya gitmekte olduğunuzu duydum. Nehir, zehirlendi."
O gitti. Diğerleri de gitti. Farklı türlerde olmalarına rağmen kartalı takip ediyorlardı. Oysa çoğu kartal düşmanıdır.
"Onlar nehre vardı. Acele etmeliyiz. "
Sonra hızlı adımlarla yola devam ettik. Saatler hızlı geçiyordu. Sanki biri zamanı hızlandırıyordu.
"Dinlenelim. Sanırım bugün nöbet tutamayacağım. Özellikle Darcy'yle."
Sonra kurulmuş çadıra yöneldim. Yattığımda bir ses duydum.
"Nöbette kavga mı ettiniz?"
"Önemli bir şey değil."
Sonra o ses umurumda olmadan uykuya daldım. Ama çok geçmeden Allison'ın sesi tekrar duyuldu.
"Yılanının adı ne olacak?"
Sevgiyle uslu uslu bana bakan yılana baktım.
"Adı... Thomas olacak."
Çok sevindim. Adımda bu zaten.
"Gerçek adını söylemişim. Öyle diyor."
O sırada içeriye soluk soluğa kalmış Darcy girdi.
"Biraz ileriyi incelemek istedim. Ve korkunç bir şey gördüm. Çok fazla güç harcaman gerekecek Rose. Hemen uyumalısın."
O gidince tekrar uyumaya başladım. Uyurken onun bana karşı ilk iyiliğini yapmış olduğunu düşündüm.
Korkunç şey neydi acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DEMETER'İN KIZI 1-Limos
FantasyO günlerde dünyada var olan tek Demeter kızı ve melezi sanılıyordu. O kehanette bahsedilen kişiydi onlara göre. Daha 13 yaşında. O Rose Anderson. Adını gül adlı bir çiçekten alan her gülümseyişinde adının hakkını veren kız. O büyük gerçeklerle ve zo...