13. Bölüm : Kumsaldaki Tanık

864 119 112
                                    

Günler gün geçtikçe güzelleşiyordu. Bir başka açıyordu çiçekler. Güneş daha çok parlıyordu ve sanki daha güzel parlıyordu. Ağaçların ve toprağın kokusu her şeyin ötesinde huzur veriyordu ona. Şimdi üzerinde yattığı zemin dünyanın en yumuşak yatağından rahattı. Bedenine dolanan kollar hiç olmadığı kadar güvende ve mutlu hissettiriyordu. Battaniye gibiydi ama daha maneviydi. 

Xiao Zhan bu düşüncelerle gözlerini açtı. Nerede olduğunun farkındaydı. Bu bedeni artık iyi tanıyordu ve benimsemişti. Alnını onun huzurla inip kalkan göğsünden çekti, yüzünü yüzüyle hizalamak için bedenini biraz yukarıya kaydırdı. Wang Yibo uykusunda mırıldanıp kolları arasındaki beden kaçıp gidiyormuş gibi belinde tuttuğu kollarıyla onu kendine çekti. İşte şimdi utanmıştı. Gülümseyerek kanadını onun bedenine bastırıp daha güzel sardı. 

Uyurken çok tatlı görünüyordu. Gün içinde takındığı ciddi ve korumacı ifadenin aslında takmak zorunda olduğu bir maske olduğunu biliyordu. Wang Yibo neşeli ve sıcak kalpli biriydi aslında. Daha geçen gün bisküvisini yerken onu neşelendirmesi de bunu gösteriyordu. Her şey bittiğinde, birlikte yeni bir hayata başladıklarında onu olabildiğince mutlu etmek istiyordu... Birlikte? Bu fikre ne kadar da çabuk alışmıştı! Ama şimdiye kadar boş bir hayatı olmuştu ve kalbinin tek istediği buydu. Bir isim koyamıyordu. Yine de bu sıcak hissin alevlenip bütün bedenini ısıtmasını seviyordu. 

Kısık gözlerinin kenarlarında açan tebessümüyle onun kusursuz derecede güzel yüzünü izledi. Onunkine karşılık oval bir yüzü vardı ve alnına düşen saçları onu daha nefes kesici yapıyordu. Bir an onun omzunda duran parmaklarıyla tenine dokunmak, hatlarını ezberlemek istedi. Bu dürtünün neden ve nereden geldiğini bilmiyordu. Bunu yapmaması gerekiyordu! Derin bir nefes alıp dikkatini başka şeylere vermeye çalıştı ama onun kollarındayken bu biraz zordu.

Tam bakışlarını ormanla ilgili herhangi bir yere taşıyacaktı ki, karşısında duran genç adamın kıpırdandığını gördü ve duraksadı. Wang Yibo iç çekti, kaslarını gerdirip yeniden rahatlama ifadesine kavuştu. Yavaşça gözlerini açarak uyku mahmuru bakışlarını ona sabitlediğinde kalp atışları hızlandı ve hiçbir şey söyleyemeden, gülümseyerek ona baktı.

" Uyanmışsın." Wang Yibo uyandığında ilk gördüğü şey onun güzel yüzü olduğunda kendini çok şanslı hissetmişti. 

Xiao Zhan kıkırdadı. " Günaydın Yibo." 

Onun kıkırtısını duyduğunda gözlerini kapatıp sadece dinlemek istedi. Onun içten gelen gülüşünün kuş seslerine ve ağaç hışırtılarına karışıp ruhunu beslediğini. Bu gece de hiç üşümeden uyumuştu. Sarılmak gerçekten işe yarıyordu. Xiao Zhan'ın da aynı şeyi düşünüp düşünmediğini merak etti.
" İyi uyudun mu?"

" Evet. Sen?"

" Ben çok iyi uyudum."

Genç adam bunu duyduğunda gülümsedi. Ardından Yibo yavaşça onun ince belinde duran kollarını çekti, yerden destek alarak doğrulurken üzerine örtülü kanadı tutup kendinden uzaklaştırdı. Xiao Zhan o an titremesine engel olamadı. Kanadına olan dokunuşu öyle güzeldi ki... Onu yeniden hissetmek için ne yapması gerekiyorsa yapardı. Yattığı yerden kalkmadan yanında oturan adamı izledi. Yıllardır ona böyle nazikçe dokunan kimse olmamıştı. Ya da onun kanatlarıyla güzel olduğunu söyleyen birisi. Ama biliyordu ki onu özel yapan şey iltifatları değildi. Wang Yibo'yu özel yapan şey sadece kendisiydi; kendi bakışları, kendi hınzırlıkları, kendi gülüşü, kendi yüzü. Sayamayacağı kadar özelliği. 

" Ne oldu?" Wang Yibo hala yatmakta olan, bakışları dalgın genç adama doğru sordu.

" Yibo..." diye mırıldandı Xiao Zhan. "...bir şey yok." Sanki bir şey söyleyecekmiş de vazgeçmiş gibiydi. 

Kan ve Kanatlar [Yizhan]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin