"Anlatsana yağmur, iyi insanların gözleri neden hep sana benziyor...🍁"
Odayı aydınlatan şimşekler gürültüsünü arttırmıştı. Cama düşen yağmur damlacıklarının ardı arkası kesilmiyordu ve patlamak üzere olan sokak lambası ile birlikte epey korkunç bir ortam oluşmuştu.
Hayatım boyunca yalnız yaşamaktan ve gök gürültüsünden korkan bir insandım. Ayrıca karanlık fobimin olduğuda doğrudur. Aklımdan geçen bin bir türlü korku senaryosuyla birlikte bir de Zeynep'in nerde kaldığını düşünüyordum odanın içinde gezip dururken aniden ışıkların kesilmesiyle olduğum yerde kalakaldım. "Bir bu eksikti" diye söylenirken. Elimdeki telefonu daha çok sıkıp korkumu dindirmeye çalıştım, ama saçma sapan bir taktik olduğunu söylememe gerek bile yoktur herhalde.
Telefonun tuşunu tekrar açıp Zeynep'i bir kez daha aradım. Ama defalarca çalışın ardından tekrar ses yoktu. "Allah kahretmesin nerde bu kız!". Telefonun ışığını açıp odamın kapısını yavaşça açtım. Uzun koridorun sonunu görüp de daha çok korkmamak için ışığı sadece ayaklarıma tutuyordum. Kapıya vardığımda hemen kapıyı açıp anahtarını da arkasından çekip üzerimdekileri umursamadan ayağıma ayakkabılarımı geçirdim. Neyse ki uzun hırka zaafım vardı da üzerimde hırkam vardı.Bir de bu korkuyla iki saat kolilerden yağmurluğumu arayamayacaktım.
"Haziran'ın ortasında ne yağmuru ki bu"diye söylenirken kapıyı kilitliyordum. Ve bir yandan tekrar Zeynep'e ulaşmaya çalışıyordum. Kapımı kilitledikten sonra uzun bir süre ne yapacağımı düşündüm. Ve kararımı, üzerimdekileri aldırmadan hemen evin iki sokak arkasındaki kafeye gitmekten yana kullandım. En azından jeneratörü vardı. Sıkıca tuttuğum buz gibi demirler vücudumun her yerine iletiyordu soğukluğunu. Sonunda kapının önüne geldiğimde telefonun ışığını kapıya tutup ağır sokak kapısını açtım.
Dışarıya çıktığım an bardaktan boşanırcasına yağan yağmurla ıslanamam bir oldu. Sokak kapısının arkamdan gıcırtılı sesini gerçekleştirip kapanırken gözlerimi sıkabildiğim kadar sıktım. Hayatımda korktuğum herşeyi bir arada yaşıyordum. Telefonumun ışığının kapanmasıyla "Allah kahretsin" diye savurup ayağımı yere vurmam bir oldu. Telefonu hırkamın cebine atıp elimi sokak duvarlarında gezdirerek ilerledim. Dudağım ısırmaktan sızlıyordu. Hiç tanımadığım bir yerde en korktuğum şeyleri bir arada yaşıyordum.
En büyük fobilerimden birisiyde kediydi. Her ne kadar sevimli olsalarda bu korkmamam gerektiği anlamına gelmezdi. Yokuş aşağıya yürürken yağmur hızını iyice arttırmıştı. İğrenç kokuları sezdiğimde çöp kutusunun yanından geçtiğimi anlayarak iyice duvara yanaştım. Ve bir kedi cırlaması duymamla çığlığı basıp duvarı sıkmaya çalışmam ve sürütnmeden ötürü tırnağımın çıkardığı sesle tüylerimin diken diken olduğunu hissediyordum. Gözlerimi kapatıp dudağımı daha çok ısırdığımda gözlerimden yaşlar akıyordu. Korkudan ölmek üzereydim. "Zeynep lütfen gel lütf-"diye kendi kendime konuşurken yokuş aşağıya olduğundan ve hızla yürüdüğümden dolayı ayağımın kaymasıyla kendimi yerde buldum. Heryerim yamyaş olmuştu.
Ve benim kalkacak halim kalmamıştı resmen hıçkırarak ağlıyordum. Sonrasında tek hatırladığım şey duvara iyice yapışıp hırkama iyice sarılmam ve bir süre sonra belimde ve bacaklarımda hissettiğim ellerle bir erkek parfümü kokusuydu. Birşeyler söyleniyordu ve bana söyleniyordu ama algılayamıyordum. İstesem de kalkacak gücüm yoktu. Hâlâ ıslanıyordum. Hâlâ
dışardaydım. Ve bir yere götürülüyordum. Ama götürüldüğüm yer neresi olursa olsun razıydım...•°•~~~•°•
Gözlerimi açmak istiyordum ama başaramıyordum. Üzerimde kalan ıslak kıyefetlerden dolayı her yerimin tutulduğunu düşünüyorum. Çünkü kaslarım hiç olmadığı kadar sızlıyordu. Bunlar yetmezmiş gibi birde regldim. Ve dün o buz gibi yerde kaç saat kaldığına dair üzerimdeki elbiselerin bedenime kaç saat ıslak temes ettğine dair hiçbir fikrim yoktu. Ama buna rağmen karnım çok ağrımıyordu. Elimi karnıma götürdüğünde üzerindekilerin kupkuru olduğunu hissettim. Ve bir kalın battaniye olduğunu hissetim.