Son derece sessiz ve puslu bir geceydi. Ormanın içindeki zifiri karanlığı zayıf ışık hüzmeleri titretiyordu. Yaşlı adam etrafında ki tehlikeli varlıkları üstüne çekmemek için ışık kullanmadan temkinli bir şekilde ilerliyordu. Normalde geceleri güvenli bir yere kamp kurmalıydı fakat 3 haftalık yolculuğunun ardından hedefi ile arasında metreler kalmıştı. Çevresinden tehditkâr uğultu ve hışırtılar geliyordu. Belkide hepsi korkuyla dolu zihninin ona olan bir oynuydu. Olumsuz düşüncelerini dağıtmaya çalışarak ilerlemesine devam etti.
Karanlığa doğru iki elini uzatarak ilerliyor ve herhangi bir engele çarpmayacağına emin olmaya çalışıyordu. Bu gergin ilerleyişi sırasında aniden sağ bileğini bir şey yakaladı. Adam korkuyla çığlık atmak üzereydi ki ağzını bir el sıkıca kapadı. Kendisini yakalayan şey iyice dibine sokuldu ve fısıldadı. "Sakin ol ihtiyar! Çıt çıkarmasan iyi edersin çevremizde nelerin olup bittiğini ancak Tanrı bilir.".
Korkudan gözleri beleren adam zorlukla sakinleşebilmişti. Sakinleyince gözleri dibinde ki adamın silüetine alıştı ve onu ayırt edebilmeye başladı. Upuzun sakalları olan yüzü lekeli iri bir adamdı. Güçlü olduğunu bileğini tuttuğu andan itibaren anlamıştı. Sakince ağzını kapayan elini baskılayarak çektirdi ve konuştu.
"Siz bir avcısınız değil mi? Sizin için bir işim var!"
...
Yaşlı adam kendisini yakalayan adam gibi yarmalarla dolu olan bir barda oturmaktaydı. Bu bar ormanın karanlığını aydınlatan yerdi. İhtiyarın üzerinde hem tehlikeyi atlatmış olmanın hem de hedefine varmış olmanın rahatlığı çökmüştü. Elinde tuttuğu ve ne olduğunu bilmediği sıcak içecekten bir yudum aldı. Tadı rezaletti! Yine de serin havanın soğuttuğu içini ısıtmada yardımı dokunmuştu. Bir kaç yudum daha aldıktan sonra merakla kendine bakan adamlara yöneldi.
"Sevgili avcı dostlarım..." Üzerinde kol gezen tehlikeli gözler adamı rahatsız etmişti. Korkuyla yutkunup sözüne devam etti. "Batı'da ki Gergon Şehrinden buraya kadar geldim ve yardımınıza ihtiyacım var."
İhtiyar kendisine yöneltilecek bir soru bekliyrordu ancak kimse çıt çıkarmadan adamın ağzından çıkacak lafa bakıyordu. Anlaşılan anahtar kelimeyi söylemesi gerekliydi. "Tabiki bu yardımı babanızın hayrına istemiyeceğim. Bir ödül üçün anlaşma yapabiliriz."
Kendisini dışarıdan alan adam dibinde oturuyordu. Sertçe sırtına vurdu ve gülerek ayağa kalkıp şapkasını çıkardı. "İşte şimdi bizim dilimizden konuşuyorsun ihtiyar. Ama hala aksanında sıkıntı var. Düzeltmeye ne dersin?". Adam kendisinden ödülün miktarını duymak istiyordu anladığı kadarıyla. İhtiyar öksürerek boğazını temizledi ve konuştu.
"Verdiğim görevi kabul etmeniz dahilinde 2 kırmızı taş vereceğim. Başarılı olursanız da döndüğünüz zaman 5 tane daha vereceğim.". İhtiyar sözünü bitirdiğinde herkesin heyecanla görevine atlayacağını düşünüyordu. Ama tam aksi oldu.
Kendisini pür dikkat dinleyen kalabalık ilgisini geri çekip başka şeylerle ilgilenmeye başladı. Şaşkınlığı her halinden belli oluyordu. Yanındaki avcı tekrar yerine oturdu ve bir elini tehditkar bir şekilde yaşlı adamın omzuna koydu.
"Bak ihtiyar burada kimse aptal değil! Kimse bir avcıya görev için bu kadar miktar teklif etmez. Kesinlikle ya bizleri intihara yollama niyetindesin ya da daha kötüsüne. Biz avcılar 50 sene önceki olaydan sonra bu konuda dersimizi fazlasıyla aldık!"
Avcılar. Tüm bu salonu dolduran tehlikeli adamlardan dünyanın genelinde çokca vardı. Yinede sayıları insan nüfusunun %5 i kadar ya var ya yoktu. Avcılar adı üstünde kimi zaman çevredeki tehlikeli yırtıcıları avlar kimi zamansa erzak için avcılık yapardı. Tabi bu onlar için en basit olan işti. Dünayda kol gezen alfalar başta olmak üzere gelişmiş yırtıcılar yüzünden zorluk yaşayan insan oğlunu medeniyete tutunmasını sağlayanlar bu adamlardı.