Gece saat iki, Jungkook yine bir barda kafası güzel sızmıştı. Onu uzaktan izleyen benden haberi bile yoktu. Bütün gece boyunca onu izliyor ve ara sıra telefonumla uğraşıyordum.
Ben Park Jimin. Yeni mezun olmuş bir gereksiz varlığım. Saçlarımdan dolayı herkesin yumurta kafa diye çağırdığı çocuk. Kısalığından dolayı lakabı civcive çıkmış çocuk. 14 yaşında ailesini kazada kaybetmiş olan her şeye ağlayan çocuk. İşte o benim.
Yaslandığım siyah duvardan ayrılıp Jungkook'un olduğu masaya doğru ilerledim. Saçlarından ayakkabısına kadar her şeyi siyahtı. Teni ise süt beyazıydı ve bu siyahların içindeki yüzünün parlamasına neden oluyordu. Benim için kusursuz bir varlıktı. Ama çok bencildi. Sadece kendi çıkarlarını düşünüyordu. Mesela bugüne kadar hiç sevgilisi olmadı. Biliyordum, bu imkânsızdı. Ama Jeon Jungkook imkânsızı bile gerçekleştirebilecek kusursuzluktaydı. Kimse onu haketmiyordu. Ben de dahil.
Çalan telefonuna rağmen hâlâ gözleri kapalıydı. Merakıma yenik düşüp kimin aradığına baktım. 'Açmadan Önce Düşün' yazıyordu. Sevmediği birisi miydi?
İstemsizce(!) elim yeşil telefon işaretine kaydı ve telefonu birden açıverdim. Siyah kılıflı telefonu kulağıma doğru yaklaştırırken birden kolumun tutulup çekilmesiyle sarsıldım. Jungkook uyanmıştı ve telefonu panikleyerek kulağına götürdü.
20 ya da 30 saniyelik konuşmadan sonra telefonu kapatıp bana baktı. Neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum. Sonunda yine hatalı kişinin ben olduğumun söyleneceğini bildiğim hâlde bunu neden yaptığımı bilmiyordum.
"Her gördüğün telefona saldırıyor musun sen?"
Kafamı hızlıca 'hayır' anlamında iki yana salladım. Alaycı bir şekilde güldüğünde ağlamamak için kendimi zor tutuyordum.
"O yüzden mi tanımadığın birisinin telefonunu açtın?"
"Benim...acelem var. Gitmem gerek."
Hızlı adımlarla bardan çıktım. Tam evimin olduğu sokağa dönecekken kolumu tutan güçlü el beni duvara itti. Gerçekten buradan gitmezsem ağlayacaktım.
"Cezalandırılman gerektiğini biliyorsundur umarım?"
Alt dudağım titrediğinde belli olmaması için içeri doğru kıvırdım. Ne cezasından bahsettiğini biliyordum ama buna ihtimal vermiyordum. Çünkü ben ona layık değildim.
"Ağlayacak mısın küçük adam?"
Yavaşça yere çömeldim ve bacaklarımı kendime yaklaştırdım. Sarı saçlarımla, üstümdeki çiçek desenli tulumla ve kırmızı konvers ayakkabılarımla cidden tam bir aptala benzediğime emindim.
Gözümden bir damla yaş yanağımdan aşağı doğru süzüldüğünde daha fazla dayanamayıp ağlamaya başladım. Araba sesleri ve bardan gelen müzik sesi kulağımı ağrıtmaya başlamıştı. Jungkook konuşmaya başladığında ise kulağımın ağrısı uçup gitmişti sanki...
"Böyle bir şey için ağlanır mı?"
"Sen... İçeri git ve her zaman yaptığın gibi gönlüne göre eğlen Jeon Jungkook. Vaktini benimle harcama. Değmez bana."
Hâlâ göz yaşları yanağımdan süzülürken kafamı kaldırıp Jungkook'a baktım. Bu sefer içtenlikle gülümseyip yanıma oturdu.
"Seni almadan gideceğimi sanmıyorum."
Kafamı birkaç kere hızlıca iki yana salladım. Yerden destek alıp ayağa kalktım. Jungkook'a bakmadan tulumumun arkasını silkeledim.
"Gidiyorum."
"Hayır gitmiyorsun. Geri gel."
"Olmaz, geri gelemem."
Jungkook yerden kalkarken ben gitmeye yeltendim ama yine kolumdan tutup beni kendine yaklaştırdı.
"Gitmiyorsun dediysem gitmiyorsun."
"Bırak gideyim Jungkook."
"Bırakmayacağım ve gitmeyeceksin... Adın ne senin?"
"Hayatına gereksiz bir ismi katmana hiç gerek yok."
"Adını söyle."
"Jimin. Park Jimin."
Dudaklarını oynatarak sessizce adımı söylemişti. Kalbimin kan pompaladığından emin değildim. Ölecek gibi hissediyordum. Bu kadar yakın olmak bana çok fazlaydı.
Kendimi ellerinden kurtarmak için geriye çektiğimde beni daha çok kendine çekti. Bu sefer heyecandan ağlayacaktım.
Elini narince yanağımda gezdiriyordu. Nefesi havaya rağmen çok sıcak geliyordu. Biraz daha bana doğru yaklaşıp dudaklarıma baktı.
"Jimin?"
"Hıh?"
"Seni öpebilir miyim?"
Anlık şok geçirdikten sonra kafamı olumlu anlamda salladım. Gülümseyerek dudağıma doğru yaklaştığında gözlerimi kapatıp nefesini yüzümde hissettim.
Birkaç saniye daha beklememe rağmen hiçbir şey hissetmemiştim. Gözlerimi açtım ve karşımda bana gülerek bakan Jungkook'a baktım.
"Niye gülüyorsun?"
"Gözün kapalıyken daha tatlı oluyorsun."
"Hayır."
"Evet."
"Hayı-."
Ben söyleyemeden Jungkook dudaklarımızı birleştirdi. Gözlerimi kapattım ve sadece öpüşünün ritmini hissettim. Heyecandan gözümden bir damla yaş düştü.
Jungkook dudaklarımdan ayrılıp kollarını ona göre fazla küçük olan bedenime sardı.
"Birincisi; ağlama, ikincisi; bir şey soracağım."
"Ağlamıyorum, ne soracaksın?"
Jungkook kollarını bedenimden ayırıp ellerimi tuttu.
"Telefonumu neden açtın?"
"Merakıma yenik düştüm ve açtım. Biliyorum, hataydı."
Tekrardan kollarını bedenime sardı ve kulağıma yaklaştı.
"Güzel hata küçük adam."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
nice fault ❦ kookmin [✔]
Fanfiction· one shot · "Sen Yine gönlüne göre eğlen Beni boşver benim acelem.. Var gidiyorum geri dönemem...„