7.BÖLÜM: Eğer Öyleyse!

122 34 11
                                    

*Güzeldi, özeldi.*

'Sen benim sessiz çığlımı ilk duyandın, ilk gören, ilk hisseden. Evet! Sendin! Ve belki de onlardı. Ama her şey bu kadar kötü olmamalıydı. Kadere inanır mısın? Ya da şansa, ama bizim hikayede ikisine de yer verilmedi. Bu bizim hikayemiz, bu bizimdi. Sessiz çığlıklarımızın hikayesiydi..'

Oturduğum yerde kalakaldım, sanki ayaklarım beni taşımaz olmuştu bir anlığına.  Miraç beni öpmüştü. İnanması güçtü. Fakat bir o kadar gerçekti. Elimde duran kıyafeti yatağın üstüne fırlatıp, yatağa tutunarak kalkmaya çalıştım. Ama nafileydi.

Yuvarlak halının üzerine geri otururken, halının altından tıkırtı sesi geldi. 

"Bu da neyin nesiydi böyle?"

"İç ses, galiba bir şeylerin ortaya çıkma vakti."

Yerimden bir hışımla kalkıp kapıya yöneldim, kapının arkasında ki anahtarla odayı kilitledim. Halıyı kaldırmak için eğildim, fakat fazla ağırdı. 

"Sen bir halısın, kendine gel!"

Gücümü toplayarak halıyı kaldırdım. Gördüm şeyle neye uğradığımı şaşırdım. Evet, kapı bekliyordum ama böylesine bir şey beklemiyordum. Düz bir tahta parçasıydı. 

"Ne yani bunun için mi adrenalin salgıladım ben!"

"Derya! Sırası mı şimdi, gerçekten?"

"Taaamaammm!"

Bunun altında bir şeyler yatıyor olmalı, babam veya annem bunu sebepsiz yere bu şekilde kapatmış olamaz. Hızla yerden kalkıp çekmecelere yöneldim, keskin bir şeyler olmalıydı. O sırada uzun bir törpü gördüm. Elime alıp, tekrar yere oturdum. Bunu kaldırmam gerekti. Bana ne kadar yardımcı olurdu bilmiyorum ama deneyecektim. 

Büyük tahta parçasının etrafında küçük bir boşluk arıyorum, törpüyü oraya sokup kaldırabilirim. Bir insan geçebilecek kadar genişliğinde. 

"Neden yardım istemiyorsun?" 

"Neden onlara güveneyim?"

"Annen ve babanın fotoğraflarını gördün. Daha ne?"

"Tuzak olma ihtimali her şeyden daha çok."

O sırada ufak bir boşluk fark ettim. Törpünün sivri ucuna oraya koyup, kalın ucunu aşağıya doğru bastırdım. 'çıt' sesi geldiği an açıldığı fark ettim, törpüyü çıkartıp tahta parçasını şekline göre açtım. 

İşte şimdi, bir geçitti. 

"O da ne? Bir şifre mi?"

"Kim niye böyle bir şey yapsın?"

"Üstünde ki yazıyı oku da, anlayalım Arya." 

"Olurda unutursam şifreyi, güzel kızımla alakalı. En çok kullandığınız şey! Unutma!!" Diye mırıldandım, tam o sıra geçmişe gittim sanki. 

*Yatağın üzerine uzanmış, genç bir adam ve yedi yaşında ki küçük Arya. Ve konuşmaları şu şekilde.

"Baba, baba, babacığım." 

"Efendim?" Diye duraksadı Leo Bey. 

"Kızım, kızım, güzel kızım." Diye devam etti. 

Bu şekildeydi konuşma, birbirlerine hep böyle cevap verirdi baba kız. İşte onları da ilişkisi böyleydi. Güzeldi, özeldi..*

"Buydu, şifre buydu."

"Ney?"

"Güzel kızım!"

"Ama harf yok burada, sadece sayılar. Hem de belirli sayılar."

Bunu fark etmemiştim, geçit kapısına biraz yakınlaştım. 

2*2, 4*2, 3*2 yazıyordu, bu sistem buraya nasıl kurulmuştu böyle. 

"Ne saklıyorsun baba!" 

Üç seçenek vardı, ama nasıl karar vereceğimi bilmiyorum. Bu üç seçenek beni korkutuyordu. Ve işin garibi ise dokunmatikti bu sistem.

"Tek sorun bu mu sence Arya?"

"Keşke, İç Ses. Peki neden şifre!?"

"Belki de bunun içindir."  O an bir ses duydum, siren sesiydi.

"İtfaiye de olabilir, ya da ambulans!"

"Ya da polis, Arya!"

"Arya!" Dedi kapının arkasında ki ses. "Polis etrafı sarmış, çıkmamız gerek bir an önce." Hızla geçidi aldığım gibi kapattım. Halıyı zorda olsa aynı şekilde geri koydum. O sırada Miraç kapıyı yumrukluyordu. 

"Ne oluyor, sabret biraz!" Diye bağırdım kapıya. Halıyı düzeltip kapıya yöneldim. Kilidi açıp hole çıktım, herkes beni bekliyordu. 

"Ne oluyor?" Dedim sakin kalmaya çalışan bir sesle.

"Polisler geldi, evi sardılar." dedi Elyas, titrek nefes verirken. 

"Dertleri neymiş bakalım o zaman." Dediğim sırada Miraç'ın deli gözleri üstüme sabitlendi. "Bu arada bir şey buldunuz mu?"

"Hayır." Dedi sakin sesle Orhan. En sakinimiz oydu aramızda. 

"İş bize kaldı demek Arya he?"

"Evet yavaşça dışarıya çıkıyoruz dertlerini öğrenip yolumuza bakıyoruz." Dediğimde kapıya çoktan yönelmiştim. Tam kapıyı açacaktım ki aklıma bir şey gelmişti. "Bekleyin!" Dedim ve hızla yatak odasına koştum. "Ne oluyor?" Diye koştu arkamdan Miraç.

Yatak odasındaki anahtarı alıp dıştan kilitledim. Ve cebime attım. 

"Ne yapıyorsun?" Dedi fısıldayarak. 

"Bana ayak uydur." Deyip hızla uzaklaştım. Kapının önüne gelince tekrar söze girdim. 

"Annemlerin odasının anahtarının nerede olduğunu bilmiyoruz, hiç girmedik." Dedim özellikle Miraç'a bakarken. Kafasını yere eğip, ayak uçlarını izlemeye başladı. "Tamam mı?" Dedim onlara doğru bu sefer.

"Anlaştık, başkan." Dedi Elyas. Derin bir nefes alırken, dışarıya çıktım. Tam karşımda üç tane silahlı polis vardı. Hemen söze girdim.

"Hey hey, sakin. Çıktık, buradayız."

"Arya DAVİS?"

"Benim." Dedim korkmadan. 

"Uyuşturucu ihbarı aldık. Arkadaşlar, alalım arkadaşları." Derken bir kaç kişi bize doğru geliyordu.

"Nasıl ya?" döküldü dudaklarımdan.

"Arama yapın, biz burada bekleriz." Dedi kendinden emin sesle Miraç. "Buranın temiz olduğunu biliyoruz zaten."

"Biz o kadar emin değiliz Miraç." 

"Uzun bir arama olacak, polis arabasında beklersiniz. Alalım arkadaşları." 

Bu kadar basit miydi her şey? Eğer öyleyse, olmamalıydı. 

SESSİZ ÇIĞLIK  🗣 | Tekrardan Düzenleniyor..Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin