Güneş, Ay, gökyüzü ve ben... Benim için bir yıldız kaymıştı ve hala kaymaya devam ediyordu. Dolu dizgin geçen zamanı durduran arkadaşlarım olmuştu. Sevdiğim şarkıları çok dinleyince sıkılırdım arkadaşlarım lütfen şarkılar gibi olmasınlar. Onlar benim son sayfasını okumaya kıyamadığım kitaplar olsunlar. Kalbimin sevemeyeceği kadar fazla severim onları yeter ki izin versinler.
Çıkış zili çalmıştı ve biz alışveriş merkezine gidecektik. O kadar heyecanlıydım ki... Meriç kolunu omzuma atmıştı ve birlikte yürüyorduk. Beni güldürmeyi başarıyordu. İçimde kötü bir his vardı nedenini anlayamadığım ama umursamamaya çalıştım. Fırat ve Dicle önümüzde ilerliyorlardı kavga ederek. Bu halleri ne kadar da komik ve aynı zamanda güzeldi. Meriç onların sevgili olması gerektiğini söylediğinde hak vermeden edemedim ama şöyle ekledim. "Kardeşler asla ayrılmazlar ama sevgililer kolay ayrılır ve onlar hep beraber kalsın isterim." Meriç de hak verince gülümsedik. Takip ediliyor hissine kapılıp arkamı döndüm ama kimse yoktu. Meriç "Ne oldu?" dediğinde. "Hiç." dedim ve konuyu kapattım. Meriç de üstelemedi zaten. Yarım saat kadar sonra Alışveriş merkezine gelmiştik. Dicle heyecanlanmıştı benim gibi. Birden kahkaha atarak fıratın sırtına atladı. Fırat ise itiraz etmedi. Meriç de beni sırtına aldı. Çok komik görünüyorduk ve herkes bize bakıyordu ama biz mutluyduk. Fırat "Dicle çok şişmansın belim koptu in aşağı." dediğinde ben de Dicle'de indik ama Dicle'nin gözleri dolmuştu. Fırat "Şakaydı, kuş tüyü gibisin dedi ve tek koluyla Dicle'yi havaya kaldırdı. Dicle gibi herkes gülüyordu. "Hadi forma alalım artık ya." dediğimde birlikte formaların olduğu yere gittik. Ben hemen bol pantolona ve bol lagoslara yöneldim ama Dicle "Noo,fiziğini kapatma bak benim gibi etek giyeceksin." dedi ve bana dar bit tişört ile kısa bir etek verdi. Giymeme zorladı. Kabine giyip giyindim. Etek kalçamdan 10 parmak aşağıdaydı sadece. Sıkıntıyla eteği aşağı çekiştirdim. Kabinden dışarı çıktığımda Dicle alkış çaldı. Fırat ıslık. Meriç ise susup beni izledi. "Nasıl oldu Meriç?" diye sordum merakla. "Ço-çok güzel ama sence de biraz kısa değil mi?" dediğinde. Başka bir ses "Evet bununla yem olursun." dedi, bu Emre'ydi. "Hey beni mi takip ediyorsun sen züppe?" dedim sinirle. "Belki." dedi ve kıyafetleri karıştırmaya başladı. "Bunu alıyoruz." dedim Meriç'e "Sen bilirsin zaten ben seni koruyorum ." dedi ve yanağımı öptü. Emre bize döndü yumruklarını sıkıyordu. Sinirle kasaya gittim parayı verecekken Meriç kartını uzattı. "Gerek yoktu çok sağ ol." dedim. Yeşil gözlerini kısarak gülümsedi. Fırat kabalık olmasın diye Emre'ye "Bize katılmak ister misin?" diye sordu. "Olabilir." diyen Emre'ye sinirle baksam da hiç bir şey demedim. Meriç'in koluna girdim ve Emre'yi arkada bıraktım. Dicle güzel kıyafetlerin olduğu bir mağazayı işaret edince koşa koşa mağazaya girdik. Erkeklerde hayıflanarak arkamızdan geliyorlardı. Bir sürü kıyafet denedik. Ben siyah tişört ve beyaz bluz beğenmiştim onları omzuma koyarak başka şeylere baktım. Emre yanıma geldi ve elinde duran mor, askılı ve dantelden oluşan çok şık bir elbiseyi bana uzattı ve "Çok yakışır. Lütfen dener misin?" dedi. Alay etmiyordu ve bende beğenmiştim. "Hmm belki." dedim ve koşarak kabine girdim. Elbise dizimin hemen üstünde bitiyordu hafif bir sırt dekoltesi vardı ve belimi saran dantellere ba-yıl-mış-tım!
Kabinden çıkıp "Nasıl?" dedim. Fırat beni etrafımda döndürdü ve "Bizimlesin!" dedi. Meriç "Çok güzel." dedi. Dicle kendisiyle meşguldü zaten. Emre "Demiştim sana yakışacağını" dedi ve elbisenin altında kalan saçımı tek eliyle dışarı çıkardı. Çok yakındık gereğinden fazla yakındık. Yutkundum. Meriç "ÖHÖ!" dediğinde Emre benden uzaklaştı. Emre elimdeki tüm kıyafetleri aldı ve ödenmiş olarak geri getirdi. "Sana borçlu olmak çok iğrenç!" dedim ve omzuna yumruk attım. Meriç kolumu tutup beni ondan uzaklaştırdı ama Emre inadına yanımda bitiyordu. Fırat "Şu kafeye gidelim mi akarsular?" dedi ve ekledi. "yani Emre'de"
Herkes kabul edince kafeye girdik. Ben limonata ,Dicle çay, Meriç kola, Fırat sütlü kahve ve Emre de apacı sade saf kahve istedi. Limonatam biraz ekşiydi içerken gözlerim yumuluyordu. Emre gülerek "Çok tatlısın." dediğinde ben öksürmeye başladım ama o "Kafandaki çekirgeye diyordum Nehir" dedi. Acayip derecede yüksek bir çığlık attığımda herkes bize bakıyordu ve kafamda çekirge de yoktu. "Bittin sen Emre." dedim ve yerimden kalktım. Emre kaçmaya ben kovalamaya başladım. Sonunda yorulduğumda durdum. Astım hastası olanlar bilir koşunca nefesim kesiliyor. Nefes nefese kalıp yere düştüm. Ağlamaya başlamıştım nefes alamıyordum. Çantamda ilacım vardı. Titreyen ellerle ilacı aradım bulamadım. Emre hemen yanıma çökmüştü ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Öksürüklerimin arasından "İlaç..." demeyi başarınca hemen çantamı elimden aldı ve telaşla ilacı aradı bulunca hemen kapağını açıp ilacı dudaklarıma dayadı. Derin bir nefes aldım ilaçtan. Nefesim düzelmişti ama hala ağlıyordum. "Özür dilerim..." dedi çok kısık sesle Emre. Yaklaşıp bana sarıldı. "Ağlama." dedi. Bizimkilerde yetişmişti ben hala Emre'nin kollarında ağlıyordum ama nedense içime gereksiz bir huzur ve garip bir mutluluk dolmuştu. Meriç beni kucağına aldı. Benim kıpırdayacak halim yoktu. Emre'ye baktım. O da bana bakıyordu ve Meriç beni eve götürdü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı
ChickLit-Bu benim 17 yaşım- Her ergen gibi sivilcelerim vardı,regl oluyordum, ağda günüm geliyordu yani kitaplardaki mükemmel kızlardan değildim. Hayatım monoton ve sıkıcı geçiyordu. Ortaokulda o kadar çalışmama rağmen pek güzel bir okul kazanamadım ve hika...