Çok bekleriz, günlerce hatta yıllarca olmaz; tam umutların yok olurken ansızın gelir beklediğin. Geç kalınmış bir beklenti demek yerine, doğru zamanın o an olduğuna inanıp devam edersen, kazanırsın. Hayat geç kalmaz çünkü, kader vaktinde gelir. Biz kabul etmesek de, fayda etmez.
Hayatta her zaman bir oyunun içindeydik biz. Karşımıza birileri çıkıp yaşamımıza dahil oluyor, kimileri de ansızın yok olup gidiyordu. Gelen ve gidenler de hayatın bize sunduğu bir oyundu ve biz bu oyunu kurallarına göre oynamalıydık. Kartlar açıktı, korku olmamalıydı.
Ve Gökçe, en kısa zamanda bu oyunla yüzleşmeliydi.
Batuhan abi salonun kapısına doğru adımlarken Gökçe mutfaktan çorba tenceresiyle çıktı. "Yemek hazır canım abilerim, hadi masaya geçin!" diyerek bağırırken kapıya döndüm. Çağatay kaşları çatılmış halde bana baktığı sırada olayları anlamaya çalışırken merdivenlerden hızla inen bir Cihangir göründü. Çağatay'ı kolundan tuttuğu gibi çekerken, "Kızı zor duruma düşürmeyecek olsan dayak yemeni keyifle izlerdim!" diyerek sinirle söylendi, sesi kısıktı ve temkinliydi. Ardından bana bakıp, "Kusura bakma Esila, ben açıklarım ona." dediğinde başımı salladım ve kapıyı hızla kapattım. Masaya oturan Batuhan abi ve ayakta bana bakan abimle göz göze gelince gülümsedim. "Yukarıya gelmişler de yanlışlıkla zile basmışlar." diye açıklama yaptıktan sonra mutfağa geçtim.
Derin bir nefes alırken salata tabağını elime aldım. Batuhan abinin duyması takdirinde Gökçe ona hiçbir karşılık vermediğini söylese Çağatay arsızlığı sebebiyle gerçekten dayak yerdi. Diğer türlü Gökçe onu sevdiğini söylese, ki asla böyle bir şey yapmazdı, bu sefer de ikisi birden yanardı. Batuhan abi elbette sevgilisi olduğu için Gökçe'ye kızmazdı ama bol bol ikisini de darlardı, aynı Gökçe'nin de ona yaptığı gibi.
Ayrıca bunlar gerçekleşirken abimin korumacı duygusu da birkaç sinyalle kabarırdı ve aynı zamanda olan bana da olmuş olurdu.
Neyse ki şimdilik bu gereksiz olayı atlatmıştık.
Salona geçip salata tabaklarını masaya bırakırken Gökçe de çorbaları koymuştu. Şu an fazlasıyla gergin ve sinirliydi. Ona bakıp sakin olması için gülümsediğimde o da hafifçe tebessüm etti ve tencereyi mutfağa götürdü. Geri döndüğünde hep birlikte yemeye başladıktan bir süre sonra abimin, "Ne zaman taşındılar yukarıya?" diye sormasıyla ona baktım. Kısaca, "Bir hafta falan oluyor." dedikten sonra gülerek devam ettim. "Sana gel buraya taşın dedim gelmedin, bak kaptılar işte." dediğimde abim de güldü. "Çalıştığım yer uzak olmasa gelirdim tabii, benim de işime gelirdi sonuçta burada yemek var." dediğinde Gökçe araya girdi. "Aman yok, iyi ki gelmemişsin, sürekli seninle mi uğraşacaktık?" diyerek bana yandan bir bakış attığında kıkırdadım. Ardından sadece benim duyabileceğim şekilde, "Gerçi şimdi de başımıza bela olan birileri var ama." diyerek mırıldandığında, yüzümdeki gülümseme sırıtmaya dönüştü.
Çağatay az önce sahiden bir belaya sebep olacak olsa da, sonuçta olmadan atlatmıştık.
Abim, "Allah Allah, niye benimle uğraşıyormuşsunuz?" derken yüz ifadesini buruşturmuştu. Gökçe, "Sen buradayken nasıl rahat olalım? Biliyorsun, geceleri alemlere akıyoruz demiştim Yakup abi." dediğinde güldüm. Abim elindeki kaşıkla Gökçe'yi işaret ederken Batuhan abiye dönüp, "Görüyorsun değil mi, neler söylüyor?" dediği sırada kıkırdayıp Batuhan abinin boşalan kasesi ve tabağını elime aldım. Ben mutfağa geçerken Batuhan abi ve Gökçe arasında tekrar bir tartışma yükselmiş, "Sana ne acaba?" diyen Gökçe'ye, "Gündüz neyine yetmiyor acaba da böyle boş konuşmalar içerisindesin?" diyen Batuhan abi inatlaşmaya başlamıştı. Aslında Batuhan abi şu an fazla ciddi değildi çünkü kendisi Gökçe'nin ne zaman dışarı çıkacağına karışacak da değildi. En azından buna Gökçe izin vermezdi, aynı şeyi benim de yapacağım gibi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SONSUZ ADIMLAR
RomantikDümdüz, simsiyah bir yol. Sonu görünmüyor, hatta bir adım sonrası dahi yok. Zifiri karanlık, her şey belirsiz... Ne yapmalıydı bu durumda? Bu yola birinin ışık tutmasını mı bekleyecekti? Asla. Başkasının ışığına muhtaç olmaktansa, kendi ışığını oluş...