Rosé aniden koluma girdiğinde şaşkındım fakat o gri gözlerini gökyüzüne dikmişti."Yıldızlar ne kadar güzel, Jungkook. Tanrı ne güzel yaratmış."
Gülümsedim.
Favori filmlerimden olan La la land'den bir şarkı mırıldanmaya başladım.
"City of stars,
Are you shining just for me ?City of stars,
There's so much i can't seeWho knows?
I felt it from the first embrace I shared with you."Duraksadığımda Rosè devam etti.
"That now our dreams,
They've finally come true."Gözlerimi ona çevirdiğimde gözleri parlıyordu ve bana bakıp söylemeye devam etti.
"City of stars,
Just one thing everybody wants.""There in the bars,
And through the smokescreen of the crowded restaurants.""It's love.
Yes, all we're looking for is love from someone else."Kahkaha attım.
"Sen bu şarkıyı nereden biliyorsun bakalım ?" diye sorduğumda gerçekten merak ediyordum.
Kıkırdadı. Ne güzel kıkırdıyordu.
"Jungkook o gece 'kapat' tuşuma basmadın ki. Filmi seninle beraber ben de izledim."
Duraksadım ve gözlerimi irileştirerek ona baktım.
"Yani film boyunca aktiftin ve ben fark etmedim öyle mi ?" dediğimde gülerek kafasını salladı.
"Sonunda nasıl hıçkırarak ağladığını gördüm, Jungkook."
Kollarımı birleştirdim ve ona baktım. O ise devam etti.
"Tanrının ağlayabileceğini düşünmemiştim. Demek böyle ağlıyormuş." dedi o günü hatırlarmışcasına.
Sessizliğimi bozmadım ve yürümeye devam ettik.
Yavaşça mırıldandım.
"City of stars,
Are you shining just for me ?City of stars,"
Derin bir nefes verdim ve gözlerimi kapattım.
"You never shined so brightly."
Rosé'nin sesiyle gözlerimi açtım ve ona baktım. Neden gözleri dolu doluydu ?
"Hey, hey. Bu imkansız. Neden gözlerin doldu?" diye telaşla durdum ve ellerimi omuzlarına koyup gözlerine yaklaştım.
Gri gözleri dolu doluydu. Fırtınalı bir deniz gibiydi.
"Ben bilmiyorum." diye mırıldandığında ellerimle gözlerine yelpaze yaptım.
"Bu kadar oyalanmak yeter. Eve gitmeliyiz."
Hızlı hızlı yürümeye başladığımda o da bana ayak uydurdu ve eve vardık.
Hemen ışıkları açtım ve ona birkaç parça kuru kıyafet verdim. Üstünü değiştirmesi için zaman verirken ben de kahve yapmaya koyuldum. Bu gece uyuyamayacak gibiydim.
Rosé üstünü değiştirip yanıma geldiğinde kıyafetlerimin onda yine ve yine bol durduğunu gördüğümde güldüm. Bu görüntü hoşuma gidiyordu.
"Jungkook, acaba bu gece beni kapatmasan olur mu ? Bu gece biraz yaşamak istiyorum." dediğinde kafamı salladım. İtiraz edemeyecek kadar kafam doluydu.
Teşekkür etti ve koltuğa gidip uzandı. Yorulmuş olamazdı ama sanırım canı öyle istemişti.
Gözlerimi ondan çektim ve önümde ciltlerce duran kitaplardan birini elime aldım.
Tek düşündüğüm bir robotun nasıl gözlerinin dolabileceğiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
love, rosè // rosèkook
Fanfictionname: Park Rosè age: 22 eye color: grey favorite color: baby pink created by: Jeon Jungkook warning (!) : this story is very painful