İthaf: MeisSemiramis
Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayın, tam tempo okumalar!*
Gözlerim dehşet verici bir korkuyla Andrew'in şeytani suratı ve yerdeki kadın bedeni arasında bir saat gibi gidip geldi.
Sarı saçları parkeye serpilmiş olan kadın sırtı bana dönük yatıyordu ve suratına göremesem bile onun Jenny teyzem olduğunu anlamak zor değildi.
Sağ omzu çok ağır bir şekilde havaya kalkıyor ve nefes aldığını dair bir hayat belirtisi gösteriyordu. Bunun yanı sıra duraklarından kısık, varla yok arası hırıltılı inlemeler dökülüyordu.
Yaşıyordu fakat acı çekiyordu.
"O iyi," dedi Andrew rahat bir sesle. "Ve sen onun iyi olması için bir tercih yapmak zorunda kalacaksın, sonuçta herkesi kurtaramazsın."
Gözümün içine bakıp üstüne bastıra bastıra söylediği her sözcük beynime bir balyoz darbesi gibi iniyor, bedenime bir iğne gibi batıyordu.
Dişlerimi birbirine bastırdım. "Ona ne yaptın?" dedim hızla öne atlayarak fakat bir anda sol göğsümün altındaki tarifsiz acı direk bacağıma vurarak beni yere kapaklamıştı.
Acı bir o kadar tanıdık, bir o kadar da yabancıydı.
Daha önce etimi tamamen çürütüp o bölgeyi adeta delen şey tekrar aynı yere, daha tam anlamıyla iyileşmemiş kısıma vurmuştu.
Nefesim kesilmişti. Belimden kalçama akan sıcak kanı hissediyor fakat inleyemiyordum bile.
"Ah, üzgünüm!" dedi Andrew. Acı saniyeler içinde bedenimi öyle uyuşturmuştu ki tüm duyu organlarım işlevini yitiriyordu. Sesini anlamakta güçlük çekiyordum.
"Daha öncesinde de aynı yere vurmuş olmalıyım, ne sakarım! Gerçi birincisinde yanlışlıkla olmuştu, senin aptallığın yüzünden. Şimdi de aynı sebepten fakat bu sefer isteyerek yapıyorum."
Sihir Gök tepesinde Siyahlar'la ilk tanıştığım gece, Sarah'ın önüne atladığımda da tam aynı yere vurmuşlardı ve daha o bile tam anlamıyla iyileşmemişken bir darbe daha almak beni mahvetmişti.
Dayanamıyordum. Kanayan yaranın acısı öyle şiddetliydiki ki hareket etme yeteneğimi kaybetmiştim. Acı soluklarım dışında hiçbir şey yapamıyordum. Bilincim daha ne kadar açık kalabilirdi bilmiyordum.
Andrew'ın bulanık bir biçimde gördüğüm ayakları dibime kadar geldi. Siyah ayakkabısıyla sağ elimin üstüne bastığında nefesimi tuttum. Yaranın acısı parmak uçlarıma kadar işlemişti ve en ufak bir temasta bile tahmin edemeyeceğim kadar canım yanıyordu.
Diğer ayağıyla bileğimi örten okul gömleğimi yavaşca yukarı sıyırdı ve bileğimdeki alev işaretini açtı. Şekli oluşturan damarlarım öyle şişmiş ve öyle canlı bir mavi rengini almıştı ki işaret tam olarak kendini belli ediyordu.
"İşte," dedi Andrew gururla.
"Seni severim, Bella. Kim torununu sevmez ki? Ama benim olanı kimsede bırakmam."
Hâlâ diğer ayağıyla gömleğimin kolunu yukarıda tutarken bedeninin tüm ağırlığını elimin üstüne bastığı ayağına veriyordu.
Hissettiğim bedensel acı hat safhadaydı fakat dayanmalıydım. Dayanmalıydım ve asıl ben, benim olanı kimseye vermemeliydim.
"O...bana ait."
Sesim öyle cılızdı ki Andrew beni duymamıştı bile. Dudağımı kıpırdattığımı görüp, "Efendim?" dedi alayla. "Sesin duyulmuyor, Bella. Bağırır mısın rica etsem?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
İMGE - I
Подростковая литература•Fantastik #1 • Onlar bana hem yaralamayı, hem de yaralanmayı öğretmişlerdi. Hem acı yaşatmayı, hem de acıya dayanmayı öğretmişlerdi. Düşeni kaldırmayı öğretmişlerdi ama defalarca düşürmüşlerdi de. Güvenmeyi, ama bir o kadar da yarı yolda bırakmayı...