Bembeyaz küçük bereketsiz bir kasabada gün yeni başlıyordu, uzun zamandır böyle kar yağmamıştı. 3 belki de 5 evden oluşan küçük kasaba, yazın ortasında kar yağması ile birlikte son gelir umudunu kaybetmişti. Muhtemelen yılın kalanını aç kıt kanaat geçireceklerdi, bu coğrafyaya neredeyse hiç kar yağmazdı, yağdığı zaman ise yaz ortasında değil en soğuk kışların bile en soğuğunda yağardı.
Bu evlerden en düzgün görünümlü olan evin içinde gün yeni başlıyordu. Evin çatısı kırıktı ve çürümüş tahtalardan yapılmıştı içerisinin soğuk aldığı çok belliydi içeride soba bile yoktu. Evin babası Andrew kalkmış ormana gidip ağaç kesmeye hazırlanıyordu. Elmacık kemikleri içe göçük, kirli sakallı, büyük ama düzgün burunlu, kalıplı bir adamdı. Daha genç olmasına rağmen hayat onu yormuştu görebileceği her şeyi görmüştü kıtlık, ölüm, katliam, savaş..
Ailesini uyandırmamaya gayret ederek evden çıktı. Kasaba yıkık dökük evlerden oluşuyordu, doğru düzgün bir meydanı bile yoktu, en çok meydana benzeyen şey zararlı otlarla dolu olan açıklıktı, tüm evlerin ortasında kalan biryerdi, belki de eskiden bir meydandı kim bilir.
Andrew daha gelişim yoluna adım atmamıştı zamanı yoktu her zaman sırtında bir yük vardı, küçük bir çocuk iken bile babası öldüğü için ailesine o bakmıştı, arada verilmeyen vergiler için gidip gelen savaşçılara o da özenirdi ama onlardan asla olamazdı bunu biliyordu.
Ayağına zehirli ot vesaire batmaması için tahta botlarını giydi ve ormanın yolunu tuttu, yanına tohumda almıştı ormana bir saygısı vardı kendini Doğa Tanrıçası Gaia'ya yakın hissediyordu. Kestiği her ağaç için bir tohum ekecekti.
Orman yolu zehirli otlarla, kayalarla ve sıçanlarla doluydu. Ama bu riski almak zorundaydı yoksa helak olan ekinlerin arasında yiyecek birşeyleri kalmazdı. Sabahın erken saatleriydi ormana varmak üzereydi, fakat ağaçların arasında bir kurt gördü, enerjiyi hissedemediğinden büyülü mü? Değil mi? Karar veremedi, yere eğildi kurtun görüş alanından çıkana kadar süründü, yerler diken doluydu.
Kurtun görüş alanından çıktığını düşündüğü zaman ayağa kalktı yüzü kan içindeydi, küçük eski bir bel çantasından kumaş bir mendil çıkardı, eski yırtık bir mendildi, yüzünü dikkatlice sildi dikenleri eve gidince çıkaracaktı.
En sonunda ormana vardı, gözleri kurumuş bir ağaç aradı fakat dış kısımlarda yoktu, mecbur biraz daha içerilere gitmek zorundaydı. Bunu pek sık yapmazdı çünkü iç kısımlarda büyülü canavarlar çoğunluktaydı, ama bugün zorundaydı ailesine en azından satacak bir şeyler götürmeliydi.
Biraz daha iç kısımlara ilerlemeye başladı, etrafını dikkatlice kontrol ediyordu kurumuş bir ağaç atlamak istemiyordu, 5 dakikalık yürüyüşün ardından bir ağaç gördü yanına gitti, tamamen kurumuş, ölmüş bir ağaç olduğundan emin oldu. Sırtına astığı koca, körelmiş baltayı çıkardı, gerildi ve tüm gücüyle ağaca bir darbe indirdi, ortalama bir ağaçtı ama zor kesiliyordu, bunun sebebi ormandaki enerji yoğunluğuydu tabii hiç eğitim almayan Andrew bunu bilmiyordu.
Bir buçuk saat kadar ağaçla ilgilendi, onu parçalara ayırdı ve sırtladı, en fazla bir ağaç daha kaldırabilirdi ne güzel ki yakında bir ağaç daha vardı. O ağaca doğru hareket etmeden önce bel çantasından çıkardığı tohumları ekti, kestiği her ağaç için iki tohum ekti.
Keseceği son kuru ağaca doğru ilerlemeye başladı, kan ter içinde kalmıştı, yüzüne batmış dikenler şu an tarif edilmeyecek bir acı veriyordu, terlemek işleri berbat etmişti.
Keseceği son ağaca geldi, elindeki odunları yere bıraktı, baltasını sırtından indirdi, güçlükle de olsa tüm gücüyle baltasını ağaca geçirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Salvator: İsyan
FantasíaYaşam Tanrısı Arke, ruhunu ikiye böldü ve bir kısmıyla evreni yarattı, bu günden sayısız yıl sonra adını dahi bilmeyen bir çocuk, her zaman dinlediği kahramanlar gibi olmak için ölümsüzlük yoluna adım attı fakat dünya artık hikayelerden dinlediği gi...