Prolog|Dilek

775 101 111
                                    

Wei Ying, ailesiyle birlikte şehrin çok ama çok uzağında yaşıyordu. Çoğu zaman tek başına olmak sıkıcıdır, bu yüzden annesine her zaman oynayabileceği bir arkadaş istediği hakkında dudak büzer ve sulu gözlerle eteğine tutunur. Bir gün CangSe SanRen, minik bebeğinin boyuna çömeldi. Oğlunun gözlerinin önüne düşen saçı kulağının arkasına yerleştirdi. "Eğer yürekten ister ve kararlı bir şekilde isteğini bir deniz kabuğuna fısıldarsan, deniz sana bir dost verir." Kocaman gülümsedi, oğlunun açıkta kalan alnına bir öpücük bırakıp onun kıkırdamasını sağladı.

"Anne, eğer yaparsam... Deniz bana gerçekten bir arkadaş verir mi?" Çocukluğun masumiyeti ile parıldayan gözleri, merakla büyümüş ve kaşları kalkmıştı. Bu da oğlanın tapılası şirinliğini vurguladı. Şirin  görüntü kadının kıkırdayıp boncuk burnu dürtmesine sebep oldu.

"Evet, doğru kabuğu bulursan olacak." Böylece Wei Ying her kahvaltı sonrası annesinin elini sıkıca tuttu, onu zaten evlerinden 10-15 dakika yürüme uzaklığında olan denize sürükledi. Annesi oturup oğluna göz kulak olurken küçük oğlan eline geçirdiği her deniz kabuğuna teker teker bir arkadaş istediğini söyleşini izledi ama deniz ona hiçbir şey vermedi.

...

Oğlan, derin bir nefes verdi. Denizden gelen hafif yosun kokulu serin hava saçlarını havalandırdı. Ayaklarına vuran soğuk su, bu sıcak havada onu rahatlatan yegane şeydi. Ellerine batan deniz kabuklarına dil tıklatıp kaşlarını çattı ve ellerini silkeledi. Deniz kabukları...

Wei Ying kıkırdadı. Annesinin ona küçükken söylediği şeye yıllarca inandığı ve her gün en az bir deniz kabuğuna fısıldadığı günler şimdi ona komik geldi. İlk başta her gün, iki günde bir, haftada bir... Hatırladıkça ve en sonunda hiçbir zaman. Bunu yapmayı bıraktı. Tabii ki bunu bırakmıştı! Üç yaşındayken inandığı bir saçmalığı ne kadar devam ettirecekti ki? Başta inanmış olması ve bunu yıllarca sürdürmesi bile oldukça saçmaydı.

Şu an, bunun üzerinden on üç yıl geçmişti. On altılarında bir genç adam olmuştu. İç çekti, kollarını bacaklarına sarıp kafasını yatırdı. Bir kol uzağında, güzelce parlayan ve hiçbir kırığı olmayan deniz kabuğu gözüne çarptı. Nedense gözlerini ondan alamadı, sanki deniz kabuğu onu kendisine doğru çekiyormuş gibi hissetti ve en sonunda uzanıp onu aldı. Bir süre inceledi, hiçbir sorunu yoktu. Kabuk güzelce yukarıya doğru uzanmış, sivri bölümünden aşağıya doğru bebek mavisi rengini koyu maviye dönüştürmüştü. Şu zamana kadar hiç bu kadar mükemmel bir kabuk bulmamıştı. Boğazını temizledi. Aptal gibi hissediyor, az önce güldüğü şeyi şu an yapacak olmak komik. Kuruyan dudaklarını yaladı, içinde bir yerlerde umudun yeşerdiğini ve karnında heyecanla birkikte tuhaf bir kasılmanın oluşmasını görmezden geldi. Gözlerini kapattı ve kabuğu dudaklarına yaklaştırıp fısıldadı:

"Hey, bana bir arkadaş verebilir misin?" Bir süre gözleri kapalı bekledi, tek gözünü açıp etrafı kontrol etti. Hiçbir şey yok. Kabuğu kucağına bırakıp derin bir iç çekti.

Ne bekliyordum ki? Sadece beni oyalamak için bir hikayeydi.

Kabuk güzel olduğu için annesine hediye etmek adına cebine yerleştirdi. Ayaklanıp üstünü kumlardan silkeledi ki, kafasını kaldırıp denize baktı. İlerde burnu yukarı çıkacak kadar yukarıda duran birini gördü. Keskin bir nefes aldı, gözleri ona kitlenirken heyecanla midesi kasıldı.

Karşısındaki sanki onun tehlikeli olup olmadığını ölçüyormuş gibi bakıyordu. Wei Ying, yutkundu. Buraya ailesinden başka birinin geldiğini görmedi. Uzun zamandır buradaydı, biri gelecek olsaydı ona gözükmeden denize girmiş olamazdı. Aklı bunları sıralarken gerginlikle hızla atmaya başladı.

Yoksa...

Denizdeki kişi suyun altına dalarken ilk sırtı sonrasında bebek mavisi bir kuyruğu gözüktü. Wei Ying, titrek bir nefes verdi. Gergindi, biraz korkmuş gibiydi ve çokça heyecanlıydı. Olduğu yerde taş kesilmişti. Karnı kasıldı, kalbi kulaklarında atıyordu.

Annesi onunla dalga geçmiyor muydu?

Deniz insanı ona biraz daha yaklaşıyordu, bunu suyun altındaki karaltıdan fark edebiliyordu. Ne tepki vermesi gerektiği hakkında hiçbir fikri yoktu ama olduğu yerde öylece dikilmek istemiyordu. Bu yüzden dizlerinin üzerine çöktü ve ellerini kuma yerleştirdi.

Neden kaçmıyordu? Ya onu öldürürse?

Wei Ying, kafasını iki yana salladı. Bu düşünce ona oldukça saçma geldi. Bir süre sonra o ona bir kol uzunluğu kadar uzaktı. Vücudunun üst kısmını yükseltti ve hiçbir şey demeden güneş gibi gözüken gözlerini sanki içini görmek istiyormuş gibi ona dikti.

"Mer-" Titreyen sesini düzeltmek için boğazını temizledi. "Merhaba."

Deniz insanı bir süre ona baktı. Sırlı gri gözlerini, yüzündeki hafif çilleri, yüzüne yakışan kalkık burnunu ve asi saçlarının nasıl yüzünü fırçaladığını inceledi.

Güzel...

Bu düşünceyle kaşlarını hafifçe çattı, dudaklarını birbirine bastırdı. Kafasını salladı. "Mn."

Annesinin ona öğrettiği birkaç kelime ile insanların dilini öğrenmişti fakat çok büyük bir bilgisi olduğunu söyleyemezdi. Aynı zamanda konuşmayı denediği zaman boğazındaki acı veren titreme onu rahatsız ediyordu. Wei Ying, gülümsedi: "Ah... Sen gerçekten gerçeksin, değil mi?"

Karşısındaki oğlanın bunu tamamen anlaması biraz sürdü. Bu ne saçma soruydu böyle? Yine de aksi bir tepki vermedi. Karşısındaki insanoğlunun ilk defa bir deniz insanı ile tanışması olduğunu varsaydı. Gerçi kendisi de daha önce birisiyle tanışıp konuşmadı ama onları uzaktan görmüştü. "... Mn."

İnsan, dudaklarını araladı. Karşısındaki deniz insanı, o kadar güzeldi ki Wei Ying saatlerce ona baksa sıkılmayacağını düşündü. Islak uzun saçlarını açık tenli vücuduna yapışmış, gençliğinden ötürü iri güneş rengi gözleri ve çocukluğunu betimleyen hafifçe tombul yanaklarının üzerindeki pullarla birlikte yeşimden bir heykel gibi güzeldi. O fark etmeden eli kumdan ayrılıp hafifçe onun zarif yüzüne yaklaştı. Diğeri göz temasını ayırıp eline baktı, biraz uzaklaştı ve gözleri kısıldı.

"Teması sevmiyor musun? Pardon..." Elini hemen kuma indirdi, "Seni rahatsız etmek istemedim!"

Sadece ona bakmaya devam etti, tuhaf sessizlikle sonrası Wei WuXian büyük bir merakla: "Seni bana deniz mi gönderdi?"

"Ha-..." Kucağındaki elini boğazına götürme isteği ile savaştı. "Hayır."

"Ne? O zaman neden geldin?" Oğlan kafasını biraz yamulttu, merakla yükselmiş biçimli kaşları ve  güzelim kocaman gözlerini ondan ayırmadı.

"Çağır... Kabuk." Wei Ying, cebindeki kabuğu çıkarıp ona gösterdi.

"Buna konuştuğum zaman beni duyabiliyor musun?" O kafasını salladığı zaman güldü. "Anladım! Ah, bu arada. Adım Wei Ying!"

"Lan Wangji, -n Zhan." Harfleri zorla çıkardığı için sanki boğazında bir yara varmış gibi hissediyordu, yutkunurken kaşları hafifçe seğirirken gözleri kısıldı.

"Lan Zhan!" Sanki Wei Ying onun bu konuşma şeklini umursamıyor gibiydi. "Ailen iki isim mi veriyor? Bu çok eskide kalmadı mı? Biz artık kullanmıyoruz! Sadece Wei Ying ama Anneannem bazen WuXian diye seslenir."

"Eskiye bağlı." Wei Ying olabilirmiş gibi daha fazla gülümsedi ve yanaklarının kenarlarında bulunan gamzeler daha da derinleşti. Lan WangJi, gözlerini o küçük çukurlardan alamadı. İçindeki o çukurlara dokunma hissi Wei Ying her güldüğünde daha da artıyordu.

İçindeki bu duygu da neydi böyle? Saçma hissettiriyor ve tuhaf düşünmesine neden oluyordu. Görmezden gelirse kaybolacağını düşündü.

Ama kaybolmadı.
...

Twitter: @/letsgowangxian 

Bu AU'nun birkaç bölümlük kısa bir şey olmasını istiyorum... Umarım düzenli bir şekilde yeni bölüm atmayı başarabilirim dfgsdgsdfg 

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Jun 17, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Deniz Kabuğu [WangXian/MDZS]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin