Öncelikle arkadaşlar sizi beklettigim için özür dilerim iyi okumalar.
Devasa çam ağaçlarıyla kaplı tepeleri aşıp kuzey kutup ışıklarının muhteşem danslarını seyrederek ormanın içinden yükselen sarp kayalığın gövdesindeki sığınak mağrayı görünce kanat çırpmayı bıraktım. Burası insanların tırmanmaya cesaret edemeyecekleri kadar yükseklikte, siyah kanatlıların ise tahmin edemeyeceği kadar gizli bir yerdeydi.
Mağaraya doğru süzülüp usulca kapının önündeki çıkıntıya dokundumbir elimle Lusi 'yi kavrarken diğer elimle kapıya uzandım. Kapı elimi tanır tanımaz sıkışan küçük kaya parçalarını tuz buz edip gürültü çıkararak açılmaya başladı. El tanıma sistemi gerçekten de harika çalışıyordu. Yalnızca kendisi için tasarlanmış şeyler insanın hoşuna gidiyor.
Kapı açıldıktan sonra arkamı dönüp Lusi'nin koltuk altlarından tutarak geri geri mağaraya girdim.
"Öhü, öhü...sanki bin yıldır havalanmadı. En fazla 3, 5 yıl..."
Rutubet burnumu geçip ciğerlerimr işlemişti. Lusi'yi yere bıraktıktan sonra doğruldum karanlıkta hiç bir şey gözükmüyordu ama yine de:
"Vay be!Her şeye rağmen çok özlemişim." dedim.
"Ah"
O sırada birden belime ağrı saplandı. Sanki dünyayı sırtımda taşımışım gibi felaket bir şekilde ağrıyordu. Bir an önce Lusi'yi rahat edebileceği bir yere yatırıp sonra da kendi yatağıma uzanmak istiyorum ama bunun için önce önümü görmem gerekirdi.
Mumyalar gibi kollarımı öne doğru uzatıp, etraftaki eşyalara dokunarak yolumu bulmayı denedim. Aynanın altındaki tarih öncesinde kalma masayı bulmam kolay olmadı. Masanın üstünde elimi gezdirip sonunda çekmecenin içine daldırıp mumu ve kibriti sakladıkları yerde nihayet bulabilmiştim. Tam kibriti çıkartıp yaktığım sırada ortalık dalga dalga aydınlanırken sanki fare gibi bir şey iki katlı ranzanın altında doğru kaçtı.
"Heyyy!" diye bağırdım. "canına susamadıysan dostum, hemen burayı terk et!…"
"Ih!"
Sanki birisi iç çekti. Ya da bana öyle geldi. Peşinden de bir sürtünme sesi duyuldu. Biraz korkmuştum. 'umarım bir sıçandır' diye dua edip yavaşça yere doğru çöktükten sonra mumu ranzanın altına doğru tuttum. Yana yatmış, tabanı gözüken bir ayakkabı kımıldamadan ranzanın altında duruyordu. Eğer üst kısmını görebilseydim benim ayakkabım olup olmadığını kolaylıkla anlayabilirdim. Yavaşça doğrulup ranzaya iyice yaklaştıktan sonra eğildim. Buda tam olarak bir işe yaramayınca ne kadar ürkütücü gelse de başka bir çarem olmadığı için ayakkabıyı işaret parmağımla ittirip hızla kendimi geriye çektim.
"Hİ!"
Neyse ki ayakkabı ileri doğru kayarak gözden kayboldu. Bunun üzerine derim bir oh çekip alnımın terini sildikten sonra yanıma doğru dönüyordum ki olan oldu.
"VAAAAA!" diye çığlık atıp elimdeki mumu havaya fırlattım.
Ranzanın kenarındaki duvara kollarını açarak dayanmış duran, tombul yanaklı, kırmızı suratlı çocuk canavar görmüş gibi gözlerini belirtip:
"Anneciiiiim!" diye feryat Koparınca az daha aklımı oynatıyordum
O sırada havaya fırlattığım mum yere düştükten sonra sönmüştü ve bu yüzden tehlikenin tam olarak ne boyutta olduğunu bilmiyordum.
Ellerim zangır zangır titrerken bunu nasıl yapacağımı bilmiyorum ama onü son gördüğüm yere doğru:
"Seniiii...gebeeeer.....teceğim!" diye yalancıktan bağırmaya başladım
Beni çok ciddiye almış olacak ki:
"Hayıııırrr!" diye karışık verip bir şeylere çarparak göremediğim yere doğru kaçmaya başladı.
Birden Lusi aklıma geldi.
"Sakin kapıya doğru kaçayım deme, yerds bir canavar yatıyor." dedim.
Yine:
"Annecim!" diye bağırdıktan sonra birdenbire başıma bowling topu gibi birşey çarptı:
"Ah bu da ns böyle?"
Onu göremiyorumdum ama soluk alışları yakınlarda geliyordu. Başımı tutup.
"Seni aptal şey, başıma neyle vurdun öyle?" diye haykırdım.
Peşinden iç çekip ağlamaya ve ona zarar vermemem için yalvarmaya başladı.
"Iıı, lütfen bana zarar verme! Lütfen!"
Onun artık zararsız olduğunu anlamıştım.
"Tamam dostum, her neredeysen orada dur ve sakın kımıldama. Yerde bir kız yatıyor onu çiğnemeni istemiyorum." dedim. "Şimdi yerden mumu alıp etrafı aydınlatacağım."
Kafamı ranzaya kaç kez çarptığımı bilmiyorum ama sonunda mumu bulabilmiştim. Mumu yaktığımda bu korkak çocuk etrafta gözükmüyordu.Ta ki tutunduğu yerden:
" Aaaa, BAM! "
üzerime düşünceye kadar... Üzerime yetişkin kambur balina düştü sanki. Resmen soluk alamıyordum, güçlükle:
"Dostu m, o koca popanla baş ı mı ez i yor sun!" diyebildim.
"Affedersin, üzgünüm!" dedi ama en önemli şeyi unuttu.
Yine güçlükle:
"E, peki sonra..." dedim
"Ooo, bir an unuttum dostum! Tamam, şimdi kalkıyorum."
Ikınarak, güçlükle kalktı ve ben de işkenceden kurtuldum. Yine birbirimizi görmeden konuşuyorduk.
"Eğil ve şu mumu bu kez de sen bul!" dedim.
"Peki deneyeceğim!" deyip aramaya başladı.
Arkadaşlar bu bölüm bitmedi ama gerçekten o kadar uzun bölüm ki başka zaman devam edeceğim gerçekten hayatım şuan çok yoğun, affedin❤️
ŞİMDİ OKUDUĞUN
beyaz kanatlı vampir 2
FantasíaKitabı okumak isteyip alamayıp okumak isteyenler için yazıyorum tamamen gerçektir.