2|Nefret

863 123 22
                                    

***

İnsan en büyük savaşı belki de kendi içinde veriyordu. Kimsenin göremediği bir savaş alanı gibiydi içimiz. Kendi kendimizle savaşıp cevaplarını bilemediğimiz sorularla allak bullak oluyorduk. Ne yapmalıydık, bu hayatı nasıl yaşamalıydık? Kendimizden başka bir dostumuzun, kendimizden başka bir düşmanımızın olmadığı bir savaşta, bölünen ruhumuzun hangi tarafının zaferi için uğraşmalıydık?

Aradan 1 hafta geçmişti. Myungsoo'nun bana dediği sözlerden sonra artık ondan nefret etmeye başladığımı anlamıştım. Cidden ne sanıyordu kendini? Ben inanmıştım, güvenmiştim ona. Peki ya o ne yapmıştı? Beni kullanıp atabilecek bir kız sanmıştı. Peki ben öyle miydim? Tabiki de hayır!

Artık ona karşı küçük bir sevgi kırıntısı bile yoktu içimde. "Böyle olmasını istemezdim, ömür boyu mutlu olalım isterdim," diyordum ya hani. Artık öyle düşünmüyordum. İyiki ona karşı aşkım azalmış da ayrılmışız diyordum.

Neden biliyor musunuz?

Böylelikle gerçek yüzünü görmüş olmuştum.

Bugün baya erken kalkmıştım. Telefonun alarmı çalınca hemen kapattım ve dolabıma doğru yöneldim. İçinden okul kıyafetlerimi giyerek, aynanın karşısına geçtim ve bir süre kendime baktım.

Cidden! Böyle olmak zorunda mıydı? Çok çok güvenmiştim ona. Aklıma sürekli o olay geliyordu ve sürekli sinirleniyordum.

Bu saçma düşünceleri hemen kafamdan attım. Saçlarımı her zamanki gibi açık bıraktım. Makyaj yapmayı sevmezdim. O yüzden direk aşağı kahvaltıya indim. Annem ve babam çoktan gitmişlerdi. Bende bir iki lokma atıştırdım ve okulun yolunu tuttum.

Ve yine düşüncelerimle baş başa kaldım.

Acaba Myungsoo hiç düşünmüyor muydu? Kalplerini kırdığı kişilerin ne düşündüklerini... Üzdüm mü acaba diye söylenmiyor muydu?

Hayat neden böyle olmak zorundaydı? Neden acı çekmek zorundaydık?

İyi ki ayrılmışım desem de yine de acı çekiyordum.

''Ne acı çekmesi be!? O seni hiç umursamadı!'' diyen iç sesimle kendime geldim. Evet o beni hiç düşünmemişti. Ama ben de onu hiç düşünmemiştim. Eğer o benden ayrılmak istemeseydi ben ona gidip her şeyi söyleyecektim ve bu sefer o üzülecekti. Sanırım bu durumda eşit oluyorduk.

Yine de diğer yanım "En azından sen üzüldün. Söylemek istemedin ama o gelip pat diye söyledi," diye bağırıp duruyordu. Haklıydı tabi. Ama yine de bilmiyordum. Gerçekten kapana kısılmış gibi hissediyordum kendimi.

Okulun bahçesini görünce ne ara geldim diye düşünmeden edemedim. Düşüncelerle baş başa kalınca böyle oluyordu.

Sınıfa girdiğimde Se Na çoktan gelmiş, beni bekliyordu. Beni görünce hemen gülümsedi.

Hayatta bir dostunuzun olması ne iyi bir şeydi değil mi?

Ben de ona gülümsedim ve yanına oturdum.

''Selam canım. Nasılsın?'' dediğinde gülümsedim ve konuşmaya başladım.

''İyiyim Se Na. Sen nasılsın?''

''Bende iyiyim. Ne olsun? '' diyerek gülmeye başladı.

Ben de gülmeye başladım. İşte beni güldüren canım dostum!

Hocanın içeri girmesiyle hemen sustuk ve birbirimize bakarak gülmemeye çalıştık. Ama başarılı olmayınca öyle bir kahkaha attık ki herkes bize baktı. Hoca da bize bakarken yerin dibine çoktan girmiştik bile.

Aşk Mı? Nefret Mi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin