T͙w͙o͙

190 17 15
                                    

"Bu sisli havada nasıl araba sürüyorsunuz? Ne kadar sorumsuzsunuz!"

"Ben çok özür dilerim beyefendi! Sadece gideceğim yer için aceleci davrandım. İyisiniz değil mi?"

"İyiyim. Lütfen daha dikkatli kullanın."

Özür diledik işte daha ne uzatıyorsun anlamıyorum. Sorumsuzmuşum da dikkatli kullanmalıymışım da falan da filan da!
Neyse nezaketen bari ismimi söyleyeyim.

"Bu arada ben roseanne park chaeyoung. Siz?"
"Jeon jungkook."
Deyip elini uzattı. Ben de sıktım.

"Şuan bir yere yetişmem gerekiyor. İzninizle. Tekrardan özür dilerim."
Deyip arabaya doğru yürüdüm.

"Rosie! Aman tanrım! Senin burada ne işin var?"
İstenmeyen misafir gibi bakmasının sebebi neydi ki?
"Sana da merhaba jimin."
"Kusura bakma! Şaşkınlığıma geldi. Hoşgeldin!"
Deyip formaliteden sarıldı. Ah ne de iyi bir kuzendi(!). Park jimin dünyada görüp görebileceğiniz en yavşak kişiydi. Aynı zamanda fırsatçıydı. Nasıl teyzemin oğludu hala anlamıyorum.

"Teyzem evde mi?"
Umarım evde olurdu. Bu dingil herifle uğraşmak istemiyordum.

"Maalesef. Akşam yemeğinde burada olur. İstersen bahçede oturabiliriz."

"Aslında bavullarımı odama yerleştirsem iyi olur."

"Burada mı kalacaksın?"

Yüzünde garip nir şaşkınlık ifadesi vardı. Kalmamı istiyor ama istemiyor. Park jimini zaten hiç bir zaman çözememiştim. Geçmişte teyzemden habersiz aramızda bir şeyler olmuştu. İkimizde ergendik. Neyin doğru neyin yanlış olduğunu bilmiyorduk. Şimdi işler farklıydı. Ergence duyguları bahane edip jimini sevdiğimi sanmıştım. Tam bir gerizekalıymışım o zamanlar. Park jiminin nasıl bir yavşak olduğunu görememiştim.
Bu yüzden ona yaklaşmayı düşünmedim düşünmüyorum bile. Biz artık sadece iki kuzeniz.

"Evet. Biraz teyzemle zaman geçirmek istiyorum. Çok boşladım onu."

"Ah... anladım sen yerleş ve dinlen o zaman."
Eliyle giriş kapıyı gösterdi. Bu demekti ki park jimin hazretleri izin verdi. Geçebilirsin.

Giriş kapısından içeri girdim. Malikanenin içi dışı kadar kasvetli değildi. Şık ve moderndi. Teyzemin şimdi neden hala böyle uçuk bir yerde yaşamak istediğini anlamıştım. İçerisi çok güzeldi. Merdivenlerden hazırladığım iki valizi zorlukla çıkartıp odama geçiyordum ki arkamdan birisi seslendi. Lee naeyon. Namı diğer üvey kuzenim. Teyzemin ikinci bir evlilik yapmasıyla dışı şirin ama içi tam bir sürtük bedavaya gelmişti. Evlendiği kişinin çocuğuydu. Lee jung suk' ın kızı lee naeyon.

"Roseanne park chaeyoung. Seni hangi rüzgar attı buraya?"
Beni baştan aşağı süzdü kıskançlık dolu bakışlarıyla. Kıskanmasının sebebi de teyzemin beni bu malikanedekilerden daha çok sevmesiydi. Tüm malikanedekiler için bir tehdittim ben. Küçüklüğümden beri bu yüzden teyzem dışında kimse sevmiyordu beni bu ucube yerde.
Ah birde modellere taş çıkaracak bir vücudum vardı. Dolgun göğüslerim ve yuvarlak ve küçük de olsa dolgun olan kalçalarımla onu geride bırakıyordum. En çok da bunu çekemiyordu. Bir ortama girsek bütün erkeklerin gözü ben de olunca Kuduruyordu.
Teyzemle o adam evlendiğinden beri naeyon ile aramız kötüydü. Hep kötü olmuştu.

"Burası benim evim naeyon. Tabiki de buraya geleceğim."

"Ah 1 yıldır gelmediğin evin."

"Doğru bir yıldır gelmedim ve anlıyorum ki 1 yıldır yükselmeyen iQ seviyeni eksilere düşürmeye başarmışsın."

"Eee olan iQ ile bir iş buldun mu bari?"

"Buldum. Burada teyzemin parasının üstüne konmaktansa kendi ayaklarımın üstüne olmayı tercih ederim. Çünkü baba parası yiyenler genelde şımarık bir kız çocuğu gibiler. Tabi bir de olgun olamadıkları için erkekler öyle olanlara bakmıyorlar. Sana da tavsiye ederim. Belki biraz olgulaşırsın. Baba parası yiye yiye nereye kadar ama dimi tatlım?"

Deyip omuzunu patpatladım. Onun böyle altta kalıp morarması çok hoşuma gidiyordu. İçimin yağları eriyordu.

"Hiç değişmeyeceksin değil mi? Hep aynı roseanne. Üvey annemin biricik gözdesi roseanne. Bir gün bu söylediklerin için pişman edeceğim seni. Sadece bekle roseanne"

"Ah naeyon boş yapmanı dinlemek isterdim ama çok işim var malum odama yerleşmem gerek. Sonra devam ederiz olur mu tatlım."

Sahte gülümsememi kondurarak içeri girdim. Hızlıca kapıyı kapatım arkasına yaslandım. Az önce o beni tehdit mi etmişti? Yanlış duymamıştım değil mi beni tehdit etmişti?

Akşam olmuştu teyzem çoktan gelmiş olmalıydı. Hediyemi tekrardan düzenlemiştim. Ariyetten ikimizin olduğu bir fotoğrafı çerçeveletmiştim. Onu da hediye paketine koydurmuştum. Beğeneceğini düşünüyordum. Fotoğraf makinesine her zaman düşkündü. Hep bir fotoğraf makinesi olsaydı da her yerin fotoğrafını çekebilseydim derdi. Şimdi diyeceksiniz ki bu kadın zengin alamıyor mu? Alabilir var da zaten. Ama vakti yok. Şirket işleri onu yoruyor. Her ne kadar güçlü gözükse de zayıf yanları da oluyor. Zaten hayatta hiçbir insan kusursuz değil. En azından benim düşüncelerim böyle. Her neyse hediye paketini alıp aşağı salona indim. Herkes oradaydı. Galiba beni bekliyorlardı. Yavaşça yanlarına gidip salona oturdum. Teyzem hala yoktu.

"Teyzem nerede?"

"Ah o mu? Jungkook ile bir şeyler konuşuyorlar. Çalışma odasındalardı en son."
Dedi teyzemin müstakbel kocası jung suk
"Jungkook?"
"Benim yeni yardımcım"
Kafamı anladım dercesine salladım. Bu isim bir yerden tanıdık geliyordu ama neyse.

Salona göz gezdirdiğimde jimin , naeyon ve jung suk üçlüsü yanyana oturuyorlardı. Sonra mina teyzem ve kocası charlie'yi gördüm. Tekli koltuklarda oturuyorlardı. Onların yanlarında jin ve jisoo çifti vardı. Mina teyzemin kızı ve onun eşi. Onlarla aramda bir sorun yoktu çünkü sorun olacak bir samimiyet kurmamıştık. Mina teyzem benim üvey teyzemdi. Dedemin anneannemden önce yaptığı evliliktendi. Biz sesizce teyzemi beklerken kapıda gözükmüştü. Arkasında bir adam vardı. Galiba jungkook denilendi. Yüzü teyzemden gözükmüyordu. Teyzem beni görünce şaşırmış ardından da koşarak yanıma gelmiş ve bana sarılmıştı. Teyzemin kapattığı adamın yüzü gözükünce olduğum yerde kaskatı kesildim. Ee bu benim bugün çarptığım çocuk değil miydi? Ne işi vardı burada? Tabi o da beni görünce şaşırmış far görmüş tavşan gibi yüzüme bakıyordu.

who is the killer? ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ. ᵗᵃᵉˡⁱᶜᵉHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin