1.

1.2K 74 38
                                    

——
01:54
Jeon Jungkook...

Korkuyordum.

Kelimenin tam anlamıyla korkudan ve biraz utançtan kafamı kaldıramıyordum. Karşımda durmuş olan üç beyinsiz adam yüzünden zaten en alt seviyede olan özgüvenim ve cesaretimden eser kalmazken tek düşündüğüm birazdan yiyeceğim temiz dayaktı.

"Senin gibi küçük çocuklar bu saatte dışarı çıkıyor muydu?" dedi en başları gibi görünen kel adam. Kafamı kaldırdığım an dövülmeye başlayacağımı anladığım için çantamın saplarını sıkmak dışında hiçbir eylemde bulunamıyordum.

Dürüst olalım, neredeyse her gün dayak yiyordum ve acı hissimin yavaş yavaş kaybolduğunu biliyordum. Ya da bağışıklık kazanıyordum, herneyse. Fakat benden nefret eden adam olan babamın beni gecenin bir saatinde eve çağırmıştı ve onun karşısına dövülmüş olarak gidersem beni duvara sinek gibi yapıştıracağını biliyordum. Korkmamın nedeni de buydu.

O an içime aniden gelen cesaret ve boşvermişlik hissiyle bir anda söze girip gecenin sonunda yiyeceğim dayağı iki katına çıkaran sözleri söylemiştim. "Bakayım, çıkmışsınız işte."

Sonrasını ise tahmin etmek pek zor olmamıştı.

Yediğim her tekmede, suratıma inen her darbede bana böyle davrananların suratı gözlerimin önünden geçiyordu.

"Bir daha söyle?" dedi elebaşı beni yerden kaldırıp tekrar çeneme bir yumruk atarken.

Az önce hissizleştiğimi düşünürken fazlasıyla yanıldığımı hissetmek karnıma sıkıntı ağrılarının düşmesine sebep olmuştu. Dayak yerken hiç bu kadar acı çektiğimi hatırlamıyordum. Gözlerim acının tam kalbine, yani karnıma çevrilirken orada bir bıçak ve sapını tutup bıçağı döndüren bir el gördüğümde, gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.

Ölüyor muydum?

Sadece bir anlık açık tutmaya çalıştığım gözlerimin önüne tekrar karnıma yediğim darbeyle beyaz bir ışık gelmişti. Sesler yavaş yavaş gitmişti ve sonra tekrar geldiğinde adamların ayak seslerini duymuştum.

Ne?

Kaçıyorlar mıydı? Kaçmalarına sebep olan şeye merakım, bir anda hissetmeye başladığım ağrılarım ve bıçak yarasıyla tamamen sönerken bana doğru koşan bir çift bot girdi görüş alanıma.

Beni omuzlarımdan tutup sarsmaya başladığında duyduğum tek şey uğultuları, gördüğüm tek şey ise pembe saçlardı.

Sonra bayılmadan önce en son hissettiğim birisinin söylenmeleri ve kucağına alınıp götürülmemdi.

——

Gözlerimin önüne hayatta en nefret ettiğim adam, babam gelince kaşlarım çatılmıştı. Neler oluyordu? Sonra kafamı sağa çevirdiğimde hayatta en nefret ettiğim ikinci insan, annemi görmüştüm.

Neredeydim ben?

Bir anda yüzleri bir bulut misali kaybolduğunda kulağıma sesler doluşmaya başlamıştı.

"Jimin, sen kendini Polayanna mı sanıyorsun? Her gördüğüne yardım edemezsin." kulaklarımda yankılanan seslere anlam vermeye çalışırken korkunun iliklerime kadar işlediğini hissediyordum.

Pandilla | TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin